6 Haziran 2011 Pazartesi

Dost Duvağında Açan Çiçek : ÇiLER

 Evinizden, sevdiklerinizden uzak bir yerlerde oldunuz mu hiç? Günü güle oynaya geçirdikten sonra özellikle akşam güneş batarken usul usul koymaya başladı mı gurbetlik... Saatinize bakıp şimdi yemek yemişlerdir, şimdi balkonda oturuyorlardır diye iç geçirdiniz mi?
İşte benim bu duyguları yaşadığım yıllarda o yıllardan bu yıllara tüm duygularıma ortak olanlardan biri Çiler. En şiir arkadaşım, en dost kurdu yaşam kitabımın. Üniversitedeki öğrenci evimizin bir numaralı konuğu. Fahri ev arkadaşımız! Kendi, ailesiyle orada yaşamasına rağmen bizim özlem türkülerimize eşlik eden bir can.

Ne başka bir şeydir ev arkadaşlığı, öğrenci yoldaşlığı. Ülkenin dört bir yanından uzanıp gelen nehirlerdik her birimiz. Ovaya inercesine sakinleşip dostluk denizine dökülürken bulduk kendimizi. İstanbul’dan, Zonguldak’tan, Rize’den, Aydın’dan, Akçakoca’dan, Sivas’tan, Erzurum’dan, Erzincan’dan ve hatta Gürcistan’dan izler taşıdık sularımızda. Birimiz horon tepmeyi öğretirken diğerimiz bizim oralarda adettir deyip her yemekten sonra sürdü kahveyi ocağa. Neler neler paylaşmadık ki kırk yıl tadındaki o dört yılda. Hırslarımızı törpüledik, kahkahaların en oktavlısını patlattık gece üç beş demeden.  Buzdolabının üzerindeki kâğıda ortak harcamalarımızı yazar sonra her ayın on beşinde matematiğe olan inancımızı kaybederdik. Her seferinde şaşırırdık kimin kime ne kadar vereceğini. Takılmazdık ama hiç küçük hesaplara, çünkü almayı da vermeyi de birbirimizden öğrenirdik.
Küstük, kavga ettik, trip attık. Ama hiç ayrı kalmadık. Altı kişilik halay ekibimizden biri hayatın peşinden uzaklara gitti, biri hayatını da alıp uzaktan bakmayı tercih etti. Ama biz kalan dört kişiyle hep altı kişilik yaşadık acıyı tatlıyı.

Her birimiz ayrı bir renk taşırken o öğrenci evine işte bu renklerin en yeşiliydi Çiler. Yeşil gözlerini pırıl pırıl parlarken de gördüm, gözyaşları içinde kıpkırmızı olurken de. En özel günlerinde yanında oldum, en özel günlerimde yanımda buldum. Doğumdan çıktığımda bile o anın şaşkınlığından aklımda kalan üç beş şeyden biriydi Çiler’in kızarmış burnu ve sulu şıpırt gözleri. Zira tüm yakınlarım “Rüzgar’ın doğumunda o çok ağlayan arkadaşın.” diye etiketlediler Çiler’i. Canım arkadaşım yıllarca bana ablalık tasladıktan sonra anne olduğuma inanamamış, teyze olmanın sevincini zırıl zırıl yaşamıştı hastane koridorlarında.
Dün akşam da onun heyecanını yaşama sırası bendeydi. O, birlikte katıldığımız son düğünde “Bir dahaki düğünde üzerinde gelinlik olsun Çiler!” isteğimi yerine getirirken yani hayatının adamına “Evet” derken coşan, gelinliği içinde kuğu gibi süzülüşünü izlerken duygulanan ve vedalaşma sahnesinde “Hadi tamam git, ağlayacağım şimdi.” paparasını yiyen bendim. Onun çağlayıp çağlayıp TUNA nehrine kavuşmasını neşeyle kutladık yoncamın diğer iki yaprağı Bahar ve Selin’le. Çok mutlu olsun Çiler ve Tuna diye diledik yürekten hep birlikte.

Ne diyorum biliyor musunuz, herkesin dostları olmalı hayatta. Heybesinde çocuklarına anlatacağı anılar saklı dostlukları... Sadece büyümekle kalmamalı birlikte büyütmeli çocukları...

1 yorum:

ciler dedi ki...

Berfu'm benim can dostum. yine çok duygulandım. üzünçü de sevinci de ağlayarak karşılayan ben bu satırlara da kayıtsız kalamadım tabii. Hep böyle her anımda yanımda hissedeceğim dost, bu güzel , duygulu ve beni zamandan zamana savuran yazın için çok teşekkürler...