5 Mayıs 2012 Cumartesi

Şile Yollarında...

"lazım"lara taktım bu ara, edebiyatçı babamın Arapça sözcüklerin yerine Türkçe sözcükleri kullanmamız konusunda sık sık yaptığı uyarılara inat.. "lazım" değil "gerek" diye düzelttiğini duyar gibiyim "tamam babacım gerek" ;)
gitmek gerek bazen, uzaklaşmak gerek... doğaya yaklaşmak, ormanın yeşilinde denizin mavisinde soluklanmak gerek.. mola vermek gerek... keyif'i sevdiklerimizle paylaşmak gerek.. arabada unutulan yerlerine sözler uydurarak şarkılar, türküler söylemek gerek... 
biz çoook uzun zamandır istediğimiz ama bir türlü fırsat bulamadığımız bu gerek'lerin birçoğunu geçen salı gerçekleştirdik ne mutlu ki... nasıl olduysa oldu ve ben, RüZGaR, annem, kardeşim ve babam bir tam gün bir arada olabildik başka hiçbir şey sıkıştırmadan araya.. 
Bindik umut rengi mavi arabamıza düştük Şile yollarına ;) Gözlemeciler diye anılan bölgede bir köy kahvaltısı ile başladık güne.. Güneşe dayayıp sırtımızı kızarmış ekmeğin dayanılmaz hafifliğine(!) bıraktık kendimizi. Kahvaltıdan sonra höpürdettiğimiz Türk kahvemizi de bitirdikten sonra kaldığımız yerden devam ettik yola... Fark ettik bazı şeyler değişmiş.. Eskiden itiş kakışla arkada oturan, aramıza hırkayla sınır çizen, camı aç camı kapa kavgalarına tutuşan Berker ve ben arabanın ön tarafına terfi etmişiz mesela. Berker araba içi kariyerinde tavan yapmış ve şoför koltuğuna oturmuş ben de her zamanki gibi yanında. Annemle babam da birlikte arkaya geçmişler ama aralarında sürekli sorular soran bir RüZGaR topuyla.. 
-Dede koyun neyyddeeeeeee?
-Dur şimdi çıkacak, bekle.
-Dede inek neyydeeeee?
-Oğlum uzatma şu son sözcükleri. Dede inek nerde! Söyle bakayım.
-Dede domuz neyydeeeee?
-Domuz mu :SSS
şeklinde diyaloglar eklenmiş yolculuğumuza. 
Bir de değişmeyenler var, iyi ki değişmeyenler.. bizi biz yapanlar belki ;)
Mesela ben yine cam açıksa kapa, kapalıysa aç diyorum... Hangi radyoyu dinleyeceğimiz konusunda hala anlaşamıyoruz.. Yol ormana düşüp radyo çekmeyince kendimiz şarkılar söylemeye başlıyoruz. Babam her zamanki gibi bunu söyleyin mesajı vererek Ahmet Kaya şarkıları mırıldanıyor. Berker o güzel sesiyle şarkıya başlıyor ben gönüllü şarkıcı gayet içten eşlik ediyor Berker'in tüm makam, nota algısını yerle bir ediyorum. Eskiden ses yapmayın diye kızan babam şimdi de hız yapmayın diye kızıyor. Berker ses yaptığını kabul etmediği yıllardan kalma alışkanlıkla bu sefer de hız yaptığını kabul etmiyor. Annem hariç yine dizlerimiz sığmıyor bir yere.. Yine birlikte olmaktan çok mutluyuz ve varıyoruz Şile'ye..
İlk durak Kumbaba... Çocukluğumun kumdan imparatorluğu... Her yıl mutlaka en az 10 gün kalmak üzere gittiğimiz, virajlı yollarında annemin içinin dışına çıktığı, üzerinde kırmızı boncuklu bikini modası esen Kumbaba...  Ne çok anım var bu kumsalda anlatmakla bitmez, hatırlamakla tükenmez..


Kimsecikler yok, biz çöllere düşmüş gibi denize doğru yürümeye başlıyoruz. RüZGaR sevinçten çıldırmış durumda.. Ayakkabılarını çoraplarını çıkarıp paçalarını kıvırıyor salıyoruz kumlara... Hazine bulan Şener Şen tribiyle kumları avuçlayıp avuçlayıp savuruyor havaya.. Sonunda denizin kenarına varıyoruz. Şile, RüZGaR'ın fotoğrafını çekmeye dalan anneme Şileliğini gösteriyor.. koca bir dalga gelip annemin ayaklarını sırılsıklam yapıyor... Babamı tanıyanlar bu sahnede onun attığı kahkahaları duyarlar sanırım ;) Berker her zamanki gibi telefonuyla uğraşıyor bir yandan..
Orada biraz oynayıp RüZGaRın kalmak için attığı çığlıklara aldırmadan biniyoruz arabaya.. Şile'nin içine doğru devam ediyoruz. Fonda annemle babamın "Çok gelişmiş Şile.. " yorumlarıyla Emek Pansiyonun önünden geçiyor ve hepimiz aynı anda sessizce gülümsüyoruz.. Benim ısrarımla Fener'in oraya şöyle bir çıkıyor çok esiyor diye arabadan inmeden limana dönüyoruz... Hava sıcak, limanda onlarca kayık, tekne.. Deniz tutkunu RüZGaR yine çıldırıyor.. "Anne bak gemiiiii, anne bakk yaalkeenliii, anne bak motoyy" cümlelerine biz de hayatımızda ilk defa bunları görmüş gibi heyecanlanıyor abartılı tepkiler veriyoruz. Havai fişeği ilk defa bu limanda görmüştüm ben, okula o sene başlayacaktım.. Festival zamanıydı, Şile limandaydık.. Babamın bacağını tutup izlemiş, büyülenmiştim..

Limanı da bitirdikten sonra artık canım kuzenim Aras ve eşi Pınar'ın işlettiği kanatçımıza geçiyoruz.. Arslanbey Kanatçısı tabelasının altından geçip sezonu açan terasına yayılıyoruz. Masalara konulan fener şeklindeki tuzluklara bayılıyorum. Keyifli bir sohbetin ardından nefis soslu acılı kanatlarımızı da yiyor finali revani tatlısıyla yapıyoruz..

Canımdan verdiğim, canından aldığımın kucağına gömülüyor.. yorgun düşen RüZo uykuya yeniliyor...
Güneş yavaş yavaş çekilmeye hazırlanırken hadi diyoruz biz de, kalkıp düşüyoruz dönüş yoluna.. Ormanların gümbürtüsünün başımıza vurmasından memnun izliyoruz ormanı, denizi, doğayı...
İki keşke'm vardı gün sonunda... Biri keşke Gökhanım da çalışmasaydı bizimle olsaydı diğeri keşke bugün 1 Mayıs olmasaydı ve biz meydanlarda olmak yerine bir daha ele zor geçecek bu fırsatı değerlendirmeyi seçmek zorunda kalmasaydık...
Onlarca da "iyi ki"m vardı ama yine aynı günün sonunda... İyi ki geçen hafta yüreğimizi yerinden çıkaran o test temiz çıktı ve kahverengi gözlü devim, canım babamla bugün sağlıkla, keyifle bir aradayız.. iyi ki dünyanın en başka ailesine sahibim.. iyi ki annem benim annem, babam benim babam, kardeşim benim kardeşim.. iyi ki bir oğlum var ve adı RüZGaR...

Herkese kendi yüreğinde kurduğu "iyi ki ..................."  cümlesini mutlulukla tamamlayacağı bir hafta sonu dilerim...