26 Şubat 2013 Salı

İYİ Kİ DOĞDUN RÜZGAR!

Bugün 26 Şubat 2013... Fakat ben şu dakikalarda üç yıl önce bugünü yaşamaktayım yine..
3 sene önce bugün hayatımın en heyecanlı sabahına sevdiceğimle uyandım.. Sabahın ilk saatlerini beş karış suratla geçiren Gökhanım bile gülümseyerek başladı güne.. Yavaşça doğruldum yataktan zaten istesem de hızlı hareket edemezdim.. Gökhanın desteği ile ayağa kalktım.. Aynada uzun uzun baktım kendime.. "Milat geldi çattı, milattan önceki haline son kez bak Berfu!" dedim... Göbekli son halim zannedip izledim kendimi ;) Sonra duş, saçlara fön tabi hep Gökhanımın yardımıyla..
Sözleştiğimiz gibi 7'de bizim evin önünde oldu ailelerimiz.. Herkes bir heyecanlı, bir gergin.. En çok da babam gergin, malum benim babam ;)
Üç araba önlü arkalı gittik hastaneye.. Yatış işlemleri.. Bileğime mavi bir bant taktı ve odaya aldılar..
Sonra iyi günde, kötü günde yanımda olan canlarım gelmeye başladı.. Merco, Bülo, Feri, Onur, Nilay, Ertuğrul, Evren, Ergül (karnında Alya:), Burcu, Ozan...
Halamız Nuriş ile teyzemiz Merco odayı süslemeye başladılar.. Dayımız Beko ile Gökhan gözleri bende dolanıyorlar ortada.. Nilay doğum fotoğrafçısı teyze, Ertu kirve amca olarak görev yerlerindeler... Ferizat ile pek göz göze gelmemeye çalışıyorum çünkü ağlayabilirim... Onur yine sakin sakin oturmakta, arada bana göz kırpmakta.. Ergül 8 aylık hamile olarak bir demo gibi izliyor odayı, Evren sabahın köründe onu oraya dikmeme rağmen yine komik yine komik ;) Burcuşum ve Ozancık iki küçüğüm ellerinde fotoğraf makineleri anları yakalıyorlar... Dedeleri göremiyorum onlar hep "hava almaya" çıkmışlar.. Annem ve Meral Annem fırtına öncesi sessizliği dinler gibiler..
Biz böyle kah gülüşüp kah duygusallaşırken hemşireler geldi.. Herkesi dışarı çıkardılar.. Beni hazırladılar, sedyeye aldılar.. Gidiyorum artık.. RüZGaR'ı getirmeye gidiyorum..
Kapının önünde bir kuyruk, herkesle "nedense" vedalaşıyorum... Babamı soruyorum ısrarla kuyruğun sonunda görüyorum onu.. İlk önce annemi, en son babamı öperek geçiyorum asansöre.. Kapıda en son Merco'mu görüyorum.. Gökhan ve Nilay da biniyor asansöre, sessizce aşağı iniyoruz..
Hayatımda ilk defa ameliyathane görüyorum. Çok da korkunç değilmiş ;) Müzik dinleyen, başında rengarenk bandanalar olan personeli izliyorum.. Herkes bana karşı çok ama çok özenli davranıyor. Mucit tipli anestezi doktorumuz geliyor. Onu görünce biraz daha rahatlıyorum.. Ama esas beklediğim canım doktorum Evrim.. Onu bir görsem, esas o zaman rahatlayacağım..
Uyuşturma işi de bitiyor. Beni uzatıp o çadırımsı şeyi kuruyorlar.. Ben kurulmuş gibi 2 dakikada bir "Eşim de gelecek, biliyorsunuz di mi?" diye soruyorum. Her seferinde gülümseyerek "Evet biliyoruz, eşiniz de arkadaşınız da hazırlanıyorlar. Merak etmeyin." diyorlar.
Derken Evrim geliyor.. Canım doktorum.. 9 aylık bu yolculukta profesyonel yoldaşımız... Yine pozitif, yine rahat.. "Naptın Berfu tribün yapmışsın yukarıda. Gelecektim yanına hemşire hanımlar gitmeyin çok kalabalık dediler." diyor. Gülüşüyoruz.
Gökhan ve Nilay'ı alıyorlar içeri. İkisinin de kalp seslerini duyuyorum resmen.. Nilayım başlıyor çekimlere.. Gökhan'ı yanıma oturtuyorlar. Elimi tutuyor.. Hayatta iyi günde, kötü günde diye söz verirken ne kadar dürüstmüşüz diyorum bir "iyi ki" ekleyerek başına..
Ve işlemler başlıyor. Hiç bir acı hissetmiyorum.. Ama kalbim yerinden çıkacak gibi.. Nefes almaya bile cesaretim yok..
"Hazır mısın?" diyor Evrim.. "Evet" derken aslında bunun asla hazır olunacak bir şey olmadığını bilmiyorum tabi.. neye hazır olup olmadığımı bilmediğim gibi.. bir çığa kapılmış, sürükleniyorum sanki..
9'un uğuru beni buluyor.. Saatler 9.27'yi gösterirken "Rüzgar geldiiii." diyor Evrim, o tatlı sesiyle.. ve birkaç saniye sonra bir ağlama duyuyorum... ben ne ara ağlamaya başladım anlamıyorum.. Gökhan oturduğu yerden gözlerini ayırmadan onu izliyor.. Yani RüZGaRımızı ilk defa babası görüyor.. "Nasıl?" diye soruyorum.. "Güzel" diyor, gözlerini ayırmadan..
Sonra getiriyorlar onu.. Öyle garip bir şey ki.. Yavaş çekim bir film karesi gibi.. İlk gördüğüm anı hem unutamıyorum, hem hiçbir ayrıntı hatırlamıyorum.. Ne gördüğümü unuttum ama ne hissettiğimi ömür boyunca unutamam..
Göğsüme koyuyorlar.. susuyor.. anneliğin sihiri orada başlıyor..


Sonra tekrar hızlanıyor film.. Gökhan'ı, Nilay'ı ve oğlumu çıkarıyorlar.. Evrim, ameliyatı bitiriyor. Ben dışarıdakilerin RüZGaR'ı gördüklerinde ne yapacaklarını hayal etmeye başlıyorum.. İlacın dozu artıyor, bir uyku hali çöküyor.. Derken bitiyor ameliyat. Her şey çok güzel. Yukarıda görüşürüz diyor Evrim, gidiyor..
Beni tekrar asansöre bindiriyorlar.. Yukarı çıkıyorum.. Pınar'ı görüyorum ilk. "Berfu çokk güzel, Berfu çokk güzel" diyor ağlayarak.. Yine yetişememiş buluşma saatine, ben doğuma girdikten sonra gelmiş demek ki, diyorum. Geldiği için çok mutlu oluyorum.. Birsen Teyzemi görüyorum yatağın ucundaki sandalyede oturuyor.. Herkes yanımda öyle güçlüyüm ki..  Ağlıyorum, ağlıyorlar, ağlıyoruz..
Derken içeri Çiler giriyor koşturarak.. Yolda başlamış ağlamaya belli ;)
Sırayla sarılıyoruz, hep birlikte gülüyoruz.. Gökhan tebrikleri kabul ediyor..Sonrası her annede olduğu gibi.. İlk emzirme kaygıları, gelen her ziyaretçinin yaşattığı mutluluk, kapının önünde çoğalan çiçekler..
Ben her 26 Şubatta tekrar yaşıyorum o günü.. Candostlarımdan o gün orada olamayanlar vardı ama oradakiler her zaman olduğu gibi yine hayatımdalar.. Her 26 Şubatta tekrar tekrar pekiştiriyorum dostluklarını..


Ben anne olurken;
Anneanne olan; o günü "Erik çiçek açtı" diye tanımlayan annelik yükümü taşımada en büyük ortağım, RüZGaRımı büyütüp yetiştiren canım annem,

Dede olan; hayallerine, hayatına bizim için tatlı bir es veren RüZGaRımı yediren, gezdiren, uyutan, yıkayan canım babam,

Babaanne olan; tüm ilgili ve enerjisini bitmek bilmez bir sevgi ve sabır ile RüZGaR'ıma akıtan sevgili Meral Annem,

Dede olan; adını oğluma verdiğimiz, RüZGaR'a bakarken gözlerinden gurur fışkıran, koltukta masada yerini torununa bırakan sevgili Mehmet Babam,

Dayı olan; kız mı olacak erkek mi bahislerinde "benim hayallerimi gerçekleştirmem için kız veya erkek olması fark etmiyor" yorumu ile yaramazlığın sınırlarını zorlayacakları sinyallerini veren, tüm yasaklarımı delip geçen, RüZGaR ile en hareketli oyunları oynayıp üzerindeki takım elbiseye aldırmadan onunla yerlerde yuvarlanan, en son yeğenine ayakkabı dolabına nasıl tırmanacağını öğretirken yakaladığım canım kardeşim,

Hala olan; Gökhan'ın baba olacağını ilk söylediği kişi, o meşhur kahkahası, arkası kesilmeyen heyecan verici hediyeleri, RüZGaaaaR diye attığı çığlıkları, telefon, tuvalet aynası dahil olmak üzere her şeyi RüZGaRın hizmetine sunması ile onu kendine aşık eden canım kız kardeşim...

ve..
Baba olan;
RüZGaRın varlığının muhteşemliğini benimle paylaşan yoldaşım, gücüm, sevdam..
Gökhan'ım...

26 Şubatları her zaman, hep birlikte kutlamak dileğiyle.. Hepinizin yüreğinden emin olarak hepimiz adına, şükranla haykırıyorum hayata:

İYİ Kİ DOĞDUN RÜZGAR!!!

12 Şubat 2013 Salı

Pıno....

Onu yazmak öyle zordu ki, yazamadım yıllardır.. Fakat bugün, 34 yaşını tamamladığı tam bugün, ömrümün yarısı dolu dolu onunla geçmişken artık yazmalıyım, dedim.. İyi ki doğdun Pıno...


Dikenli ve çok güzel bir güldür Pıno... görenler gözünü alamaz, maviliğine şaşarlar.. kırmızı güller gülistanında tek mavi güldür çünkü... rengini dostuna gösterir, dikenini kendine batırır... hep kendi kendini kanatır Pıno...
Geniştir gönlünün bağı bahçesi, renk renk çiçek tür tür otlar büyütür... göğü bülbül doludur ama hep yalnız ağlar Pıno...
Neşesi bulaşıcıdır, tutar elinden katar seni halaya..  bir güler, yedi mahallede duyulur... en bulutlu günde muzip bir güneş gibi doğar Pıno...
Bir yanı hep çocuktur, çocukluğumdan kalmadır, anılarımdır... bu yüzden her bir araya geldiğimizde iki çocuk oluruz yeniden.. saçma şeylere güler, gerçek şeylere ağlarız... benden üç yıl önce doğmanın ve benden önce anne olmanın tüm üstünlüklerini kullanır günü abla olarak kapatır hep.. bu yüzden artık 30 yaşında ve çalışan biri olmam umrunda olmadığından ayrılırken her seferinde "paran var mı" diye sorandır Pıno :)
Güzeldir sesi, gözlerini kapatır türkü söylerken... Eskiden bağlama da çalardı, küstürdü sazını Pıno.. ben onu hep pencerede saz çalıp mahalleye konser verirken hatırlarım oysa.. İşte böyle, her hatırladığımda yüzümü bir şekilde güldürendir Pıno..
Delidir... Deli mavidir.. Bildiğin deniz gibidir.. Gün olur kabarır dalgalarında kaybolur, gün olur sakinler oynaşır çakıllarla .. Ama her yakamozda dalar uzaklara Pıno..
Sığmaz... odaya, eve, mahalleye, şehre, ülkeye, dünyaya sığmaz Pıno... dünyanın en acemi yalancısıdır...  tarihleri unutur, buluşma saatini unutur, sayıları unutur çünkü niceliğe değil niteliğe aşıktır Pıno...
Saçları uzun, gözleri derindir...
anası karanfil, aslı kekiktir,
bir dalı turna, bir dalı topraktır,
göklere değer, uzanır Pıno...
kızım, ablam, kardeşim, dostum, sırdaşımdır Pıno...