25 Ekim 2013 Cuma

UTANÇ MÜZESİ Tarihe Bak Anlarsın!

Zaman önde ben arkada koşuyoruz... Ne zaman yakalarım hatta yakalar mıyım bilemiyorum. Okumak, yazmak, görmek, konuşmak, yapmak istediğim o kadar çok şey var ki aslında.. İşte bir fırsat yarattım ve daha fazla geç kalmadan 20 Eylül'de arkadaşlarımla ziyaret ettiğim müze - sergi notlarını sizlerle paylaşıyorum.


12-22 Eylül'de Akatlar Kültür Merkezinde konaklayan bu müze diğerlerinden çok farklıydı.. Birincisi esas mekanı Ankara'da olmasına rağmen İstanbul'da kısa süreliğine kurulmuş bir sergi - müzeydi.. İkincisi bu bir "Utanç" müzesiydi.. Oraya bir müzeyi "gezmeye" değil bir toplu mezarı "ziyarete" gider gibi gidiliyordu..
Kapıda temsili bir dar ağacı karşılıyordu insanı.. Altında adlarını onlarca kitapta, türküde, sohbette duyarak büyüdüklerimin fotoğrafları.. Sessizce giriyoruz içeri.
İlk gördüğüm "12 Yaş 13 Kurşun" yazısıyla sergilenen delik deşik edilmiş iki çocuk kazağı ve altında fotoğraf.. Nasıl bir açıklaması olabilir ki, anne yüreğime kim anlatabilir bir çocuğun bedenine 13 kurşun doldurmayı..
Sonra Erdal.. Yaşı büyütülerek asılan Erdal.. Kulağımda Metris Türküsünde geçen "ben hep on yedi yaşındayım / her ayak sesinde ürperirim / demir kapının her açılışında / göğsümün kafesine sığmaz yüreğim." dizeleri..
Saklanmış kasetler.. tanıdık türküler..

İşkencelerin modellendiği o korkunç köşe.. Bu bir oyun, bir hayal ürünü değil.. Bu bir gerçek.. İnsanlar bu modeller üzerinde görmeye dayanamadığımız işkenceleri yaşadılar.. Sakat kaldılar, yaralandılar, öldüler..





Sonra birden çocukluğumun akşam haberlerinden, annemle babamın isyanlarından kalma bir isim..
Metin Göktepe... ve Sivas'ta yakılan güllerden Hasret Gültekin..




















Birden bir şeyi fark ediyorum panikle.. ilk isimler hep bildiğim ama ben doğmadan önce yaşanmış olayların kahramanlarıydı.. Onlar bana babamın, annemin, öğretmenlerimin yani büyüklerimin "anlattığı" insanlardı. Ama serginin sonuna doğru benim hayatımla eş isimler görüyorum. Evet küçüktüm ama hatırlıyorum işte.. Ben bu karmaşık duygu düşüncelerin içindeyken aydınlanıyor bir an her şey bu fotoğrafla..

Ne yazık ki bizim de çocuklarımıza anlatacak "utanç" hikayelerimiz var aslında. Bir kör kurşuna, bir cani darbeye canını veren çocuklarımız.. ve bu çocuklar gözümüzün önünde gittiler..



ve o garip bir duygu gelip oturuyor bu "utanç" müzesinde yüreğe.. bir yanın "benim bu olanlarda hiçbir suçum yok ki " derken diğer yanın "unutup susuyorsan sen de suçlusun" diyor.

"HATIRLADIĞIN KADAR GÜÇLÜ, UNUTTUĞUN KADAR SUÇLUSUN."