25 Nisan 2015 Cumartesi

BAHAR... Hep 18 Yaşında ;))

Şimdi bir odada 20 kişi olsun. Bir durum olsun farklı bir olay, hemen göz göze geleceğiniz ve "ben de aynı şeyi düşünüyorum tamam bakma anlayacaklar" dercesine baktığınız birileri vardır eminim... 
Benim var... 
Hatta bazen bu bakışmalar yüzünden gülme krizine girdiğim, bu krizi diğerlerine açıklamak için saçma bahaneler uydurduğum bir dost... 
Şimdi 50 yıl görmesem 50 yılın sonunda yine kocaman sarılıp sarılırken de iki yana sallanacağım bir dost...
Dertlerimi sırtlayıp hayallerime inanan; yanında tam anlamıyla kendim olduğum, anlattığım ve dinlediğim bir dost...
Gözümden yaşlar gelene kadar güldüğüm, tüm yorucu alınganlıklardan uzak esprileştiğim, hele dedikodunun dibine vurduğum bir dost...
Aynı şiirde duygulanıp aynı türküde halaya durduğum, kitapların kokusunu birlikte soluduğum, hayat yolunda yürek gibi hep "sol"da duran bir dost...
Üniversite yıllarımda aynı evi, yemeği, patates kızartmasının yanındaki acı sosu, bazen yatağı hatta o 10 tonluk yün yorganını aslında umutlarımı, kaygılarımı, heyecanlarımı, hayata atılmadan hemen önceki son nefesimi paylaştığım bir dost...
Farkındalıkları yüksek, akıllı, duyarlı, entellektüel, güzel, candan ve mert bir dost... 
Benim böyle bir dostum var işte... Varlığından mutluluk, dostluğundan gurur duyduğum; yıllar önce bugün o kıvırcık saçlarına baharın bin bir rengini takıp dünyaya gelen BAHAR'ım...
Doğum günün kutlu olsun,
İyi ki çocuklarımın senin gibi bir teyzesi var...
Seni çok seviyoruz çok!

14 Nisan 2015 Salı

Sayın Veli :)

"Anne olma" konusunu yeni yeni çözdükten sonra üstüne bir de "veli olma" sürecim başladı bundan 2 yıl önce. Rüzgar'ın bizden birinin olmadığı bir yerde tüm gününü geçirmesi fikri bile nefesimi kesiyordu. Serviste düzgün oturacak mı, tuvalet ihtiyaçlarını düzgün karşılayacak mı, yemeğini bitirecek mi'ler bir yana arkadaşlarıyla anlaşacak mı, öğretmenini sevecek mi, okula güvenecek mi, öğrenme merakı sürecek mi, dersleri ilgi ile takip edecek mi bir yana... Yani başına bir şey gelmeden mutlu bir şekilde başarılı olacak mı :) 
Bu sorular arı kovanındaki arılar gibi vızıldıyordu kafamda.. Üstelik yıllardır çalıştığım kurumun, yıllardır tanıdığım öğretmenlerinin olduğu anaokuluna gidecek olmasına rağmen.. 
Tek çarem güvenmekti, güvendim.. ve her geçen gün yaşanan değişimi keyifle izlemeye başladım.. Oğlum büyüyor ve değişiyordu. Artı hayatımıza evde o güne kadar tek kelime konuşulmamış "Almanca" hızlı bir şekilde girmişti. Rüzgar arada Almanca sözcükler söyleyip kurduğu kısa cümleleri anlamamızı bekliyordu. Çizdiği resimler de değişmeye başladı. Artık parkta bahçede daha sosyaldi. Duygu ve düşüncelerini çok daha rahat ifade ediyordu. En önemlisi de çevresini "bilinçli şekilde sorgulamaya" başlamıştı. 
Tabi sadece güzel şeyler olmuyordu. Hiç geçmeyen hastalıklar sayesinde tüm antibiyotiklerin adlarını ezberlemiştim. Doktorlar bizim en sık görüştüğümüz dostlarımız oldu. Hastanenin karşısındaki eczane ile samimiyeti ilerlettik. Bir de havuz problemimiz vardı. Biz haftada bir gün yüzeceği için o kadar mutluyken Rüzgar inatla havuza inmemek için direniyordu. Yüksek sesten hoşlanmayan oğlum kapalı havuzdaki uğultudan ciddi şekilde rahatsız olmuştu. 
Derken 4 Yaş bitti, yaz tatilinden sonra 5 Yaş sınıfıyla okul yeniden başladı. Değişen arkadaşlar ve öğretmenler. Tabi beni yine aldı bir düşünce. Elif ve Gül Öğretmenine çok alışmıştı. Sınıfını çok seviyordu. Bu sene olan değişimler onu etkiler mi, diye kaygılanıyordum. Ama yaşarken öğreniyor insan. Çocuklar değişen şartlara yetişkinlere göre çok daha çabuk uyum sağlıyorlar. Zaten güzel ve gülen gözleri ile arkadaşım olan, dünyaya anaokulu öğretmeni olmak için gelmiş Ebru, yeni öğretmenimizdi. Almanca Öğretmenimiz de bu sene aramıza katılan Saliha Öğretmenimiz oldu ve güleryüzü, samimiyetiyle sardı sarmaladı sınıfı.
Hastalıklar azaldı, yazın ailece yüzme konusunda gösterdiğimiz çabalar işe yaradı. RüZGaR havuz ile barıştı. Artık daha fark edilir değişimler yaşamaya başladık. Bu arada en büyük değişimi RüZGaRım yaşadı "Abi" oldu. 2014-2015 eğitim öğretim yılı oğlumun büyüdüğü yıl oldu.
Ve dün... Portfolyo sunumu için bütün aile RüZGaR'ın davetlisi olarak onun okulundaydık. 


Herkesi telefon açarak teker teker davet etmişti. Ben de okulun bize gönderdiği bilgilendirme yazısını tüm aileye gönderdim. Hepimiz heyecanlı ve hazırdık. Sadece halamız çok önemli bir toplantısı olduğu için katılamadı. KaRMeNcik de yaşı tutmadığı için gelemedi :)

Dün onun sınıfında onu izledik. Sınıfının her köşesinde etkinlikler yaptı, Almanca öğretmeniyle Almanca diyaloglar kurdu, panonun önünde önceden yaptığı çalışmalarla şimdi yaptığı çalışmaları karşılaştırdı, bilgisayarın başına geçip muhteşem bir gezegenler sunumu yaptı, sonra bize bir yanardağ deneyi gösterdi.. O bütün bunları yaparken 25 dakika boyunca duygudan duyguya düşünceden düşünceye atladım. Hamile olduğumu öğrendiğim anı düşündüm, doğumdan bir gece önceki heyecanımızı, doğumunu, ilk sözcüklerini, paytak adımlarını, çizdiği ilk anlamlı resim olan Güneş resmini... 
Onu heyecanla izleyen aile üyelerine baktım sonra.. Onda kendini gören dayısı, içinden nazar değmesin diye duaları 10 kere okuduğuna emin olduğum babaannesi, Almanca Öğretmeni her Rüzgar Mehmet dediğinde kendi adını da duymaktan gururlanan dedesi ve Rüzgar'ın yetişmesinde bizden çok emeği olan onu "bu benim eserim" dercesine izleyen anneannesi ve Muzo Dedesi... Hepsinin yüzünde heyecan ve gülümseme... 
Bu arada Gökhan'ı hiç söylemiyorum. O nefes almıyordu çünkü :)

Her güzel olaydan sonra hayata teşekkürü borç bilen ben, yine bir sürü teşekkür yarattım yüreğimde..

Önce bu harika okula.. Yönetiminden, personeline her birinin aynı içtenlik ve profesyonellikle çalıştığı İELEV Çamlıca Anaokulu... İELEV adı benim kişisel tarihimde hep ayrı ama bu okulun adı bütün ailemiz için çok özel olacak. Çünkü biz ilk gözağrımızı binlerce soru ve kaygı ile bu okula emanet edip tek çare olan güvenmeyi seçmiştik.. Hiç yanılmadık, her seferinde "iyi ki" diyerek çıktık okulun kapısından.. Bizi veli, Rüzgar'ı öğrenci yapan güzel okulumuza ve güzel öğretmenlerimize çok teşekkürler..



Sonra geniş ailemize tabi.. Çocuklar büyük ailelerde mutlu ve sağlıklı olur.. Çocuğumuza gösterdikleri sınırsız sevgi ve her daim açık kolları için binlerce teşekkür...

ve tabi en büyük teşekkür ona.. Oğluma.. RüZGaR'ıma..
Sadece varlığı için, anne baba olarak bizi seçtiği için..




9 Nisan 2015 Perşembe

Kaligrafi...

Kaleme, yazıya ve güzelliğe olan düşkünlüğüme rağmen hep uzak durduğum bir konudur "Hat Sanatı"...
Muhafazakar çevrelerin bu alana yakınlığı, bu çevrelerin elindeki belediyelerin sıklıkla açtığı kursların reklamları ve günlük hayatta farkında olmadan karşılaştığımız onlarca görseller bu mesafeyi yarattı sanıyorum.
Ancak bu yıl marifetleri on parmağına sığmayan yetenekli oda arkadaşım sayesinde, zihnimde hep hat ile yan yana koyduğum ancak özünde bambaşka yerlerde duran "kaligrafi" ile bambaşka bir gözle "yeniden" tanıştım.
Hat denilince akla gelen Arapça harfler ve İslami içeriklerin aksine Latin harflerine dayalı kaligrafi çok daha evrensel. İkisi de bir görsel sanat dalı tabi ama kaligrafi kesinlikle daha çağdaş bir yerde...
Yetenekli arkadaşım, kurumsal işler dışında arkadaşlara jest olarak da küçük yazılar yazıp (adları, çocuklarının adları vs.) hediye eder. Ben de sık sık gözlemleme şansı yakalarım. Bugün yeni aldığı kaligrafi kalemi hakkında "heyecanla" konuşurken artık daha fazla dayanamadım, bu konuyla ilgili küçük bir araştırma yaptım.

Yunanca: κάλλος - kallos - "güzellik" + γραφή - graphẽ "yazı" sözcüklerinden gelen bir görsel sanat dalı kaligrafi. Bu sanatla uğraşanlara hattat veya kaligraf deniyor. Kaligraflar; Latin harflerini her türlü uç yapısına sahip kalem ve diğer kaligrafi malzemelerini kullanarak, harflerin anatomilerini bozmadan anlaşılır ve okunur bir biçimde, belli estetik ve tasarım kurallarına göre düzenleyerek; kağıt veya ideografik benzeri malzeme üstüne kalem ya da fırçayla güzel ve zarif yazı yazma bilgi ve becerisine sahip bireyler. Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı coğrafyalarda ortaya çıkmış olan kaligrafi, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz etmiştir. Bugün tipografi sanatıyla ilişkilendirilebilir ve sıklıkla yazı sistemlerine veya farklı hat kültürlerine göre sınıflandırılır: İslam hat sanatı (İslami kaligrafi), Arap hat sanatı (Arap kaligrafisi), Pers hat sanatı (Pers kaligrafisi), Japon hat sanatı (Japon kaligrafisi), Çin hat sanatı (Çin kaligrafisi), Batı hat sanatı (Batı kaligrafisi) gibi. 
İyi bir hocadan alınacak iyi bir eğitimle az bir kaynak ile biraz yetenekli ve sabırlı olmak koşuluyla her kesimden insanın öğrenebileceği bir sanat dalı...

Birden panikledim sonra.
Teknolojinin baş döndürücü şekilde ilerlediği, günlük yaşamımızda el yazısının azalıp klavye becerilerinin ön plana geçtiği günümüzde bir yanım e-kitap yerine basılı kitap dediği gibi ille de güzel bir el yazısı diyor. Yoksa neden kitaplığımızdaki en değerli kitaplar yazarının iki sözcük yazıp imzaladığı kitaplar olsun... Neden Atatürk'ün, Nazım'ın el yazısı çıkmıyor aklımızdan.
Neden bu güzel yazı konusu nostaljik bir ortaokul anısı olarak kaldı anılarda. Neden on kere yazıp on kere yırttıktan sonra yazılmış aşk mektupları yok. Sandıklardan asker mektupları çıkmayacak mı bir süre sonra. Birbirimizi el yazımızdan tanımayacak mıyız artık. O silmeye kıyamadığımız sms'ler bile önceki akılsız telefonlarda kaldı. Anılarımız birkaç harf ve sayıdan oluşan parolalara mı emanet...

Sonra arkadaşımın "yeni aldığı kaleme kıyarak" ince bir emekle yazdığı adımı görünce sakinledim :)
Çünkü bazı adları duymayı / okumayı severiz.
Sevdiğimizin adını, çocuğumuzun adını, okulumuzun adını, soyadımızı ve en çok da kendi adımızı... ki bence bir insana ailesinden gelebilecek en büyük hediye kendisine konulmuş sevdiği bir addır. Ben de kendi adımı soran herkese tekrarlamama, berfin berfun berdu berfo berfe banu bersu gibi onlarca yanlış anlaşılmayı düzeltmeme, çocukluğum ve gençliğim boyunca hiç adaşım olmamasına rağmen hep çok ama çok sevdim.

Bazı adları yazmayı da severiz..
Siz örneğin elinize kalem versem şimdi, önce kimin adını yazardınız?
Ben üç ad yazardım peş peşe : "Gökhan & Rüzgar & Karmen..."
Bu yüzden en kısa sürede bir kaligrafi kalemi alıp çalışmalara başlıyorum.




Bende bu ilgiyi yaratan ve kızım Karmen'in doğum gününde yazdığı yazıdan sonra bugün de bu güzel ayraca sahip olmamı sağlayan sevgili arkadaşım Gökhan Ayatar'a teşekkürler... Ne mutlu ki hayat karşıma renkli, farklı ve keyifli insanlar çıkarıyor.
Hayatımıza yeni ilgi ve bilgilerle renk katacak nice dostlarımız olması dileğiyle...