26 Şubat 2016 Cuma

RüZGaR 6 Yaşında...

Ona hamileyken karnımı okşar hep aynı şarkıyı söylerdim: "Bana esmeyi anlat, bana sevmeyi anlat..."
Doğduğun andan itibaren ne çok şey anlattın bana, bize oğlum. Kalbe sığmayacak bir sevgi ile beyne sığmayacak bir kaygının nasıl da beraber büyüdüğünü anlattın ilk başta. Her yeni güne çocuğunu öncekinden daha çok severek başlarken beraberinde kaygılarını da çoğaltıyormuş insan. Evladı olan bir insanın hayata nasıl bambaşka bağlarla bağlandığını anlattın sonra. Ölüm korkusunun anne olduktan sonra acı çekme değil acı çektirme korkusuna dönüştüğünü anlattın. Hoşgörüyü anlattın, empatiyi anlattın sırayla. Çocuğu ağlayan alt komşu için söylenmeyi değil dertlenmeyi anlattın. Doktorun ve Öğretmenin hayati değerini anlattın büyürken. Anneysen, dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk öldüğünde en çok göğsünün sızlayacağını anlattın bilmeden. Anne olunca insanın kendi annesine bambaşka bir gözle bakacağını anlattın sütünü emerken alnındaki boncuk boncuk terlerinle. Çocuk büyütenlerin kendini büyütenlere, ailesine ne kadar çok ihtiyacın olduğunu anlattın kucak kucak gezerken. "İlk"in heyecanını anlattın ilk adımın, ilk sözcüğün, ilk gülümsemenle.
Burada yazamadığım daha neler neler anlattın, öğrettin bize. Biz seni büyütme telaşında anlamazken geçen yılları, sen bizi büyüttün aslında sadece varlığınla...
Benim Güzel Yürekli Oğlum, Rüzgar'ım...
İyiliğin, aydınlığın üzerinden es hayatın boyunca.. İncitme gül yapraklarını, yusufçuk kuşlarını.. Renklerini soldurmadan, kokunu kaybetmeden geçtiğin her yerde güzel izler bırak hayat denen bu yolculukta... Kendin için olduğu kadar benim için de dikkat et sağlığına, senin dizin kanadığında benim yüreğimin kanayacağını unutma. Gülmekten ve güldürmekten vazgeçme.. İçten kucaklaş sevdiklerinle, tokalaşma yabancılara kalsın...Yaşayacağın fırtınalarda yıkılma, yüreğinin rehberini iyilik yaptığın sürece güneş mutlaka ve mutlaka yeniden doğacaktır.

ve unutma... 
her zaman ve her koşulda senin yanında olacak ve seni senin deyiminle "uzay kadar" seveceğiz...

İyi ki doğdun, iyi ki bizi seçtin...




22 Şubat 2016 Pazartesi

Bir İnsan Ömrünü Neye Vermeli...

Müzik, dilin sözcüklerin ötesinde bir büyü... Ancak bazı eserlerin sözleri bu büyünün etkisini akla, yüreğe sığmayacak kadar arttırıyor. Bu anlamda da türküler benim için bu büyülü yolculuğun en kıymetli yoldaşları... Her sözcükte yaşanmışlık, halklara adanmışlık olan türküler...
Ülkede yaşanan ölümler, kıyımlar devam ederken ömür dediğimiz bu belirsiz yolculuğu sorguluyor insan.. Bu sorgulama için en sevdiğim türkülerden birini paylaşmak istedim sizlerle...

Bir insan ömrünü neye vermeli 
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin

Yüreğin ürperir kapı çalınsa
Esleyen yelinden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Tükenip gidiyor ömür dediğin

Dışı eli yakar içi de seni
Sona eklenmeli sözün öncesi
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin

Bir insan ömrünü neye vermeli
Para mı onur mu taş diken bir yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Savrulup gidiyor yaprak dediğin...


Dinlemek isteyenler için duyulmamış bir sesten bir yorumla paylaşıyorum: Buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz..


Sevdiklerimizle doya doya geçecek savrulmamış, harcanmamış iyilik dolu ömürler dilerim.
Hepimize iyi haftalar...

15 Şubat 2016 Pazartesi

Okul Yolu Düz Gider ;)

Beklettiği istekleri oluyor insanın, deneyip olmayınca uygun zaman için beklettiği istekleri... Yıllar önce üniversiteden mezun olur olmaz girdiğim Marmara Üniversitesinin haksızlık ve sistemsizlik örneği yüksek lisans mülakatında "Adımın anlamı, nereli olduğum ve Popstar yarışmaları hakkında ne düşündüğüm" gibi birbirinden pedagojik soruları yanıtlarken rafa kalkan bir isteğim de yüksek lisans yapmaktı. İlk büyük hayal kırıklığı bana gerçek hayatı mezun olur olmaz göstermişti aslında. Sonra bu küskünlük yıllarca sürdü, babamın dönem dönem tekrarlayan ısrarları da eklenince karnımda Karmen'imle yıllar sonra tekrar girdim ALES'e. Sözelden minik de bir derece getiren 92.9 ALES puanımı kızımla aldım yani. Hayat beni bir şekilde Bahçeşehir Üniversitesi kapısına getirdiğinde yıllar önce torpillilerin canını acıtanlardan olduğumdan mezuniyet notu, mülakat sonucu, ALES puanı her şeyden daha önemliydi benim için. 2015 Eylül ayında yıllar sonra yeniden öğrenci oldum. Şimdi Üstün Zekalılar ve Yetenekliler Eğitimi alanında tezli yüksek lisans öğrencisiyim. Bir dönemi geride bırakmış 2. döneme bugün başlayan bir öğrenci.
Çocuklarım, yoğun çalışma hayatım, sorumluluklarımı yanında ödevler, sınavlar, geceler boyu süren çalışmaları da götürürken verdiğim çabayı fark edince dönüp lise yıllarımdan özür dilemek istedim resmen. Şu aklım o zamanlar olsaymış bambaşka olabilirmiş her şey dedim. Hayatımdan çok memnun ve mutluyum ancak o zaman tek ama tek sorumluluğum  olan ders çalışma işini nasıl da ciddiye almadığımı şimdi çok daha iyi görüyorum. Okul, dershane yetti bana. Bir yılda okul ve dershane dışında çözdüğüm test sayısı 10'u geçmedi. Bir gün kendi kendime ders çalışmadım. Bir "Halllederiz" modum hep vardı zaten :)
Öğrenci arkadaşlarım özellikle liseli kardeşlerim, zamanın kıymetini bilin diyor bir okuldan çıkıp diğer okul yoluna düşüyorum... Okul yolunda arkadaşlarla karşılaşıp selfiemi de çekiyorum ;)


Dileklerimizi gerçekleştirecek fırsatlarla, sürprizlerle dolu bir hafta olsun...


12 Şubat 2016 Cuma

12 Şubat... Kutlu Doğum Günü :))

Doğum günlerini çocukluğumdan beri çok önemserim... Sevdiklerimin doğum günlerinde uzakta olsalar bile onları kalbimde hisseder, unuttuğumda veya arayamadığımda ise çok üzülürüm.
İşte 12 Şubat öyle bir gündür ki üç ayrı canıma 1 yaş daha getirir. yılın en doğumlu günüdür :)
Küçükten mi başlasam büyükten mi.. Küçükten başlayalım:


En küçükleri Seçil... Küçük kuzenlerden, elimizde büyüyenlerden. Uzun süren bebek özleminin ardından öncesinde yaşanmış tüm üzüntüleri temize çekmek için gelen; halamın güleryüzlü, kıvırcık kuzusu ilk göz ağrısı... Yıllar sonra kendi çocuklarımın doğum sürecinde kapısını aşındırdığım Kadıköy Şifa Hastanesi ile 14 yaşındayken bebek odasının camına yapışarak tanışmamı sağlayan küçük yeğen. Bebekken elektrik süpürgesinden korkan, kendi kendine Yasemin adını koyan, küçükken saçlarının kabarık kıvırcıklığı ile esprilerimize konu olan Seçoşumuz.. Dünün miniği, bugünün üniversiteli genç kızı... Saçları fönsüz gezmeyeni:) İyi ki doğmuş, annesinin kucağına melek gibi konmuş..
Sonra Çiler... Üniversite yıllarımın inceden atarlı, sulugözlü asi, akıllı mı akıllı, her koşulda dinleyen, kitap kurdu, dost yürekli kardeşi.. Şimdilerde kendini ailesinin kollarına, büyüdüğü sahillerin serin sularına bırakmış; kucağına cingöz kızını alıp on parmağına sığmayan niteliklerine anneliği de eklemiş, idealist bir öğretmen... Özlediğimiz, unutmasından korktuğumuz kedimiz.. İyi ki doğmuş, iyi ki o güzel gözleriyle hayatıma rengini sokmuş..
Ve Pınar.. Benim için Pıno.. Hem kuzen hem dost hem abla hem küçük kız kardeş hem anne hem evlat.. Herkesin hayatında bir deli varsa o da benim hayatımın delisi.. İlk gençlik yıllarının telaşlarını birlikte yaşadığım, pencerede mahalleye konser verirken diğer apartmanların balkonlarından gelen istekleri kabul eden, acemilik yıllarında arabayı bakkala park ettiren, gişedeki kızın türkü dinlediğini duyduğunda kurban olan, düğün fotoğraflarından birinde esneyen, doğal yollarla hamile kaldığı ikiz bebeklerini kaybettikten sonra doğal yollarla tekrar ikiz hamile kalarak tıp tarihine geçen, her daim politik, inançlı ve inatçı, seçme yanında seçilme hakkını da kullanan, şaşkın, pot kraliçesi, unutkanlıklarıyla meşhur, kahkaham gözyaşım, yüreği yufkadan yufka gözleri maviden mavi Pınom... İyi ki doğmuş, doğmuş da benim canımın içi olmuş... 

Sevdiklerimizin hayatta olması ne büyük armağan... 
Herkese sevdikleriyle geçecek keyifli bir hafta sonu diliyorum..

9 Şubat 2016 Salı

Bir Umudum Sende, Anlıyor musun...

Şiir başkadır... Üç beş sözcükle bile satırlara sığmayacaklar anlatılır şiirle. 
Şair bir duyguyla bir şiir yazar ama okuyanın hangi duyguyu yaşayacağını bilemez. Büyüsü buradadır belki. Bazı şairler ise yazdıkları şiirlerde milyonlarca insanı yüzyıllar boyu aynı duyguda buluşturur. Onlar vakitli veya vakitsiz bu dünyadan göçseler de şiirleriyle yaşarlar.
İşte bunlardan biridir Ahmed Arif... Kendi de çok güzel okur şiirlerini.. 
İstedim bugün de sayfamda Ahmed Arif olsun, bizi aynı duygularda buluştursun..



    ANADOLU

   Beşikler vermişim Nuh'a
   Salıncaklar, hamaklar,
   Havva Anan dünkü çocuk sayılır,
   Anadoluyum ben,
   Tanıyor musun?

   Utanırım,
   Utanırım fıkaralıktan,
   Ele, güne karşı çıplak...
   Üşür fidelerim,
   Harmanım kesat.
   Kardeşliğin, çalışmanın,
   Beraberliğin,
   Atom güllerinin katmer açtığı,
   Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,         
   Kalmışım bir başıma,
   Bir başıma ve uzak.
   Biliyor musun?

   Binlerce yıl sağılmışım,
   Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
   Nazlı, seher-sabah uykularımı
   Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
   Haraç salmışlar üstüme.
   Ne İskender takmışım,
   Ne şah ne sultan
   Göçüp gitmişler, gölgesiz!
   Selam etmişim dostuma
   Ve dayatmışım...
   Görüyor musun ?

   Nasıl severim bir bilsen.
   Köroğlu'yu,
   Karayılanı,
   Meçhul Askeri...
   Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
   Sonra kalem yazmaz,
   Bir nice sevda...
   Bir bilsen,
   Onlar beni nasıl severdi.
   Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
   Minareden, barikattan,
   Selvi dalından,
   Ölüme nasıl gülerdi.
   Bilmeni mutlak isterim,
   Duyuyor musun?

   Öyle yıkma kendini,
   Öyle mahzun, öyle garip...
   Nerede olursan ol,
   İçerde, dışarda, derste, sırada,
   Yürü üstüne - üstüne,
   Tükür yüzüne celladın,
   Fırsatçının, fesatçının, hayının...
   Dayan kitap ile
   Dayan iş ile.
   Tırnak ile, diş ile,
   Umut ile, sevda ile, düş ile
   Dayan rüsva etme beni.

   Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
   Namuslu, genç ellerinle.
   Kızlarım,
   Oğullarım var gelecekte,
   Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
   Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
   Gözlerinden,
   Gözlerinden öperim,
   Bir umudum sende,
   Anlıyor musun?