24 Haziran 2017 Cumartesi

SEVGİLERDE... Behçet Necatigil



SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

BEHÇET NECATİGİL

18 Haziran 2017 Pazar

Canım Babam...



Sen sadece babam olmadın hiç... üstüme titreyen ilk aşkım, dertlerimi dinleyen sırdaşım, olmazsa her şeyin eksik kalacağı dostum, muzip bir arkadaşım, isterse beni tepeden tırnağa gıcık edebilecek abim, her korktuğumda ışığım, her yorulduğumda çınarım, her koştuğumda yuvam, çocuklarımla birlikte kendi çocukluğumdan sıcaklığını hiç bilmediğim dedem, dedikodu yaptığım komşum, motivasyonum düştüğünde yaşam koçum, kilo veremediğimde diyetisyenim, misafir çağırdığımda aşçım, ihtiyaç olduğunda finansörüm, hastalandığımda doktorum, mesleğimde duayenim, hala ve sonsuza kadar öğretmenim, türkülerde düetim, yol nereden geçerse geçsin yoldaşım, düşmek üzereyken kanadım, ağladığımda mendilim, güldüğümde yine mendilim (çünkü senin gibi gülerken gözümden yaş geliyor), hatalarımda aynam, büyürken en büyük şansım, hayat masalında kralım oldun.... benim babam olarak da gururum oldun...
Bugün Babalar Günü... ama ben sensiz gün bilmiyorum ki... 
Canım Babam... 

17 Haziran 2017 Cumartesi

10 Halka....


Bir ağaç büyüyor gönül bağımızda... Temmuz 2004'te dikildi toprağa, can suyu 19 Ağustos'ta verildi. İki ayrı kök mucizevi şekilde birleşmişti bu ağaçta. Bir bilezik takıldı çıkan ilk dala o yılın sonunda, gelen yılın yılbaşında... birlikte baştan sona geçireceğimiz ilk yılın anısı olsun dedi köklerden biri. Sonra büyümeye başladı bu ağaç. Günden güne kalınlaştı gövdesi, boyu uzamaya başladı umut umut mavi göğe. Kökler artık ayrılamayacak kadar bütünleşmişti toprağın altında. Gövde de iki harf kazıyacak kadar genişti artık. 17 Haziran 2007'de altından 2 harf kazındı ağacın gölgesine: B ve G....
Günler hızla, neşeyle geçerken kuşlar istedi ağaç, dallarında; neşeli şarkılar... Sonra bir kış sabahı 26 Şubat 2010'da ilk meyvesini verdi ağaç adına Rüzgar dedi... köklerindeki sudan, en uç dalının sonuna kadar tekrar kutsandı, ölümüne güçlendi. İlk meyveyle neşeli kuşları ağırladı dallarında, gövdesini dostlarının sırtına verdi, gölgesine aldı yorulanları... artık sadece ağaç değil meyvesi olan bir ağaçtı... sonra bir gün dedi kuruduğumda ben ve bu meyve dalımdan düşüp başka bir ağaç olduğunda yalnız kalmasın şu göğün altında... bir meyve daha verdi yine bir kış sabahı 3 Ocak 2014'te adına Karmen dedi...
Fırtınalar gördü eğilmedi, bir tek dal vermedi sert rüzgarlara... Güneş'in altında kaldı solmadı, daha da yeşerdi neşeyle... gün oldu yaprak döktü, gün oldu çiçeğe durdu... bir orman yarattı kendine dalından kökünden geldikleri ve dostları ile... adına Hayat dedi...
Bir ağaç büyüyor gönül bağımızda... derler ki her yıl bir halka oluşurmuş ağaçlar büyürken gövdelerinde... bu ağacın gövdesinde 10 halka tamamlandı bugün... aşk ile... sevgi ile...

14 Haziran 2017 Çarşamba

AEDEN / Akilah Azra Kohen


Sevdim ben bu kalemi... Yeni kitap yazsa da okusam dedirtenlerden... Fi, Çi, Pi yi de dizisinden çok önce okumuş çok beğenmiştim. Aeden ise başka bir tat olmuş. Başları biraz fazla fantastik gibi geliyor devamı konusunda bir acabaya düşürüyor evet ama sabreden okuyucu devamında inanılmaz keyifli bir yolculuğun içinde buluyor kendini.
Aeden, farklı pek çok canlı türü ile bir arada, evrimin çok ileri aşamalarındaki insan türünde bir ailenin de yaşadığı küçük bir gezegen. İnsanlar telepati ile anlaşıyor. Kurallar çok net. Ailenin büyük oğlu Sonje... farkındalıkları yüksek yaşadığı gezegenin ilkelerine bağlı bir genç. Bu gezegende ağlamak çok büyük ilkellik örneğin. Kişinin yaşadığı deneyimin kıymetini, ona katacaklarını fark etmediğini gösterdiğine inanıyor Sonje gözyaşlarının. Tükettiğini üretmek en büyük erdem ve gereklilik. Başka bir canlıya zarar vermek asla yok. Diğer canlı türlerine ve onların farklılıklarına saygı ön planda. Bu aileye bir şekilde emanet edilmiş bir kız Numi... çok farklı... gülüyor, ağlıyor, kontrol edemediği merakları var, kuralları çiğnemeye eğimli, coşkulu ve oldukça beyaz. Gezegendeki en beyaz tene sahip bu yüzden devamlı örtünüyor veya açıkta kalan yerlerine çamur sürüyor. Sonje ve Numi arasında sonrasının aşka varacağı belli olan bitmek bilmeyen bir çekişme. 
Numi'nin annesinin bu gezegenden olmadığını biliyorlar ve bir gün öğreniyorlar  ki annesi Dünya adlı bir gezegendenmiş. Türlü zorluklardan sonra düşünce gücüyle yolculuğu bildiklerinden Dünya'ya geliyorlar. İlk geldikleri yer Amerika... kalabalık, ağaçsızlık, duyarsızlık karşısında ilk büyük şoklarını yaşıyorlar ve gerçek hikaye başlıyor... buradan sonrasını anlatmayı çok istiyorum ama kitabı okuyacaklara haksızlık yapmak istemiyorum. Ancak okurken duygularınızı, düşüncelerinizi gerçekten harekete geçirecek insana dünyaya doğaya farklı açılardan da bakmanızı sağlayacak gerçekten harika bir anlatım. 
Okurken de altını çizmek istediğim çok yer oldu kendimi tuttum. 

Yaz okumaları listenize güçlü bir öneri olsun.. bol okumalı bir yaz olsun :)

10 Haziran 2017 Cumartesi

Boş Balkon...


Neden hep kaybettikten sonra daha da kıymetleniyor güzellikler... Neden yaşarken tam da tadını çıkarmamış gibi oluyoruz kaybedince... her kayıpta bunu anlayıp sonra nasıl da unutuyoruz hızlıca...
Bizim yazlığımız her sakininin emek emek inşa ettiği, tamamına yakının birbiriyle topraktan tanıştığı, önce arsasının alınıp çoğunluğu maaşlı olan sakinlerinin ortak bir yaşam alanı oluşturmak amacıyla 7 yılda oturulacak hale getirdiği bir site içinde. Dışarıdan bakıldığında bir site bizler için bir sığınak... kapıların kitlenmediği, pazara toplu gidilen, kışlık tarhananın konservenin reçelin birlikte yapıldığı, her ortak alanda olduğu gibi küslüklerin kırgınlıkların da olduğu ancak herkesin kendi küçük dünyasını arka bahçelerinde kurduğu bir küçük cennet... lazı, kürdü, türkü, alevisi, sünnisiyle bir Türkiye mozaiği... türkülerin hicaz makamı şarkılara karıştığı yaz akşamlarımızın koca bahçesi.. Kaz Dağlarının şifasını, büyüsünü iliklerimize işleten; cırcırböcekleriyle, sincaplarla, kirpilerle yaşadığımız; sırtımızı Güre Köyüne dayadığımız küçük bir site... Bizim de ilk kez Rüzgar karnımdayken gelmeye başladığımız, kışın her yorulduğumuzda hayalini kurduğumuz, annemin babamın bize yaptığı yuva...
Yaz geceleri, kurulan uzun masalar, yapılan özel yemekler ve tabi tüm an ve anıları anlamlı kılan insanlar... her yaz sevgiyle kucaklaştığımız komşularımız... çocuklarımı sevgiyle saran, dedeler nineler...
İşte son 8 senemizde sıcaklığıyla, türküleriyle, babacanlığıyla, esprileriyle kalbimizde kocaman yeri olan Hüseyin Amcamız da yan komşumuz... sitenin en sevilen üyesi... geçen yıl yakalandığı amansız hastalıkla gözümüzün önünde eriyen, son günlerini bile bizlerle burada bahçesinde geçirmek isteyen, ambulansla siteden çıkarırken kalbimizin parçalandığı, yaz sonu toprağa verdiğimiz, Ülkü Teyzeyle bahçesini emanet bırakan canımız... 
Bu yaz geldiğimizde herkesle hasretle kucaklaşırken gözümüzü kaçırdığımız boş balkon öyle çok şey anlattı, hissettirdi ki bize. Bu yaz gözlerim sık sık dolacak biliyorum ama onun hepimizi bir şekilde görüp hissettiğini de biliyorum.
Sevdiklerimizle geçen anların tadını çıkarabileceğimiz, kaybettiklerimizin anılarının da solmadığı, keşke'siz bir hafta olsun...