26 Şubat 2018 Pazartesi

RüZGaR 8 Yaşında!


Babam küçükken bana "ilk göz ağrım" dediğinde bir burulurdu içim. Ağrılı bir şey olduğu için olumsuz bir anlamı olduğunu düşünürdüm. Hani "başımın belası" demek gibi gelirdi :) Sonra biraz daha büyüyünce bir özellik olduğunu kavramaya başladım, hoşuma gitti bu sefer. Daha da büyüyünce anlamsız gelmişti, çok sevdiğine söylenecek bir şey değilmiş gibiydi.. "ilk göz ağrım"... anlamını, çok sonra anladım...

Bir çocuk doğunca seviniyor anne - baba... onu sevgimizle büyüteceğiz diyorlar ya aşkla oysa bilmiyorlar esas büyüyecek olan kendileri... o bebek büyürken anne babasını daha çok büyütecek. Sadece sevgisiyle değil üstelik sancısıyla, kaygısıyla, korkusuyla, "ağrı"sıyla...

İşte ben de 26 Şubat 2010'da kendimi çok da büyük zannederken Rüzgar'ımı beceriksizce kucağıma aldığımda küçüldüm sanki. Onu tutamaz, emdiremez, yıkayamazken küçüldüm. Sonra büyümeye başladım... onun her adımında, her hastalığında, her başarısında, gözünden akan her damlada, gülerken gözlerini her kısışında büyümeye başladım tekrar. Onun her ilki benim de ilkim oldu. Her çocuk anne babaya binlerce şey öğretiyor, yaşatıyor ancak ilklerin yaşattıkları, o deneyimsizliğimizden belki kazınıyor ruhumuza.

Bu yüzden "ilk göz ağrım" çok şey demek... beni büyüttün, beni olgunlaştırdın, beni çoğalttın, beni kardeşine hazırladın demek en çok...

Varlığıyla hayatımı anlamlandıran, coşkusuyla yaşama bağlayan, hatalarımla yüzleştiren, beni gururlandıran, umudumu hep taze tutan, büyüdüğüne her geçen gün biraz daha fazla şahit olduğum, ışığım, hayat kokanım, her gün bir önceki günden daha çok severek uyandığım, oğlum ve 
evet "ilk göz ağrım" Rüzgar'ım bugün 8 Yaşını doldurdu...
Doğmasaydı ben kendini büyük zanneden bir küçük olarak yaşayıp gidecekmişim...

İyi ki doğdun RüZGaR'ım... Senden öncesi hiç yokmuş gibi... ben "ol"duğum beri sen "var"mışsın gibi...


Beni, bizi büyüttün ve büyütmeye devam ediyorsun...
gidecek çok yolumuz, okuyacak çok kitabımız, anlatacak çok hikayemiz, çektirecek çok fotoğrafımız, söyleyecek çok türkümüz, yakala diyerek atacağımız çok öpücüğümüz, 
biriktirecek çok güzel anılarımız olsun..

Doğum günün kutlu olsun...

Seni senin deyiminle sonsuz seviyorum..



19 Şubat 2018 Pazartesi

Kuşlar Yasına Gider... Hasan Ali TOPTAŞ / Çizgili Pijamalı Çocuk... John Boyne

Yaşamaktan yazmaya fırsat bulamadığım günlerden geçtim yine iki keyifli kitap ile buradayım...
Öneri kitapları çok sevdiğimi herkes bilir ancak bu sefer ilginç bir şey oldu. Yüz yüze tanımadığım Piraye adlı bir dosttan (gerçek adı mı kullanıcı adı mı bilmiyorum) bir mesaj aldım bir gün.
..... Merhaba blog yazılarınızı okuma fırsatı buldum. Babanız için kaleme aldıklarınız çok güzel, çok içtenlikle yazılmış. Eğer okumadıysanız size naçizane bir kitap önerim olacak, Hasan Ali Toptaş-Kuşlar Yasına Gider. Bu kitap bir baba-oğul ilişkisini, oğlun babaya olan bağlılığını anlatıyor. Biraz buruk bir hikaye yalnız, beni çok etkilemişti. Hasan Ali Toptaş, yerel Anadolu dilini çok güzel ve akıcı kullanmış. Bitirdikten sonra babama önerdim, o da kitabı elinden düşüremedi 🙂 eğer okumadıysanız tavsiye ederim. Selamlar, sevgiler...” 


Güzel isimli Piraye’nin mesajı ve önerisi beni hem çok mutlu etti hem de heyecanlandırdı. Kitabı bir sonraki siparişte istedim. Adı çok dokunaklıydı zaten bu ilgimi daha da arttırıyordu. Çok akıcı bir dille de yazıldığından birkaç günde bitirdim. Hikaye ilk başta çok durağan belki tek düze gelebilir ancak tıpkı bir çayın demlenmesi gibi okurken değil de bittikten sonra etkisini gösteriyor sanki. Çok akıcı ve keyifli bir kalemden çıkmış huzursuz bir hikaye...


Diğer kitabım ise iki şahane özelliğe sahip: arkadaş hediyesi ve bir çocuk kitabı...
İnsanoğlunun zulmünü, kötülüklerinin “nedensizliğini” çocuk aklı ve kalbi üzerinden anlatan, kötülere bedelini kitabın sonunda ödeten hüzünlü bir roman. 
Büyüklere yazılmış bir çocuk romanı: Çizgili Pijamalı Çocuk



Çocuklarla ilgili kötülüklerin canımızı yakmanın ötesine geçtiği son günlerde canilerin de bir zamanlar çocuk olduğunu ve caniyi yaratan sebeplerin üzerinde düşünecek büyük beyinlere ihtiyacımızı hatırlatarak hepimize bol okumalı bir hafta dilerim...

3 Ocak 2018 Çarşamba

Adında Hepimizden Bir Parça, Bir Ses Taşıyan KARMEN’im 4 Yaşında...


Adını ben koydum... ne çok düşündüm bilemezsin... hayatımda en mutlu olduğum anların başında geliyor doktorun “kızınız olacak” dediği an... çocukluğumdan beri bir kızım olmasını hayal ettim çünkü... onlarca isim değiştirdim evcilik oyunlarımda. Ama bir gün hayallerim gerçek olunca bir türlü karar veremedim adına. 
Harfleri seslendim tek tek, harfleri yazdım... kırılgan kız isimlerini sevmedim hiç. Hep korunası, kollanası olmadan kendi varlığından güç alan bir insan olmanı istedim çünkü. İlk harf için sert sessiz harfler çekti beni, ancak devamında kalbin kadar yumuşak ve sonunda sevgimiz gibi sonsuza kadar sürecek sürekli sessiz harfler. 
Hepimizden bir parça, bir ses olsun istedim adının içinde. 
En sonunda bir gün, 
Kaz Dağlarının eteğinde aydınlık bir sabah gibi adın geldi aklıma, yüreğime: K A R M E N...
Kızım, ışığım Karmen’im... nasıl büyür diye öperken ellerini, şimdi 4 yaşını tamamladın ömrümüzde...
sen sadece dünyaya değil ömrümüze geldin çünkü 3 Ocak 2014’te...


Nasıl acele ediyorsun büyümek için, 5 oldum diyorsun şimdiden... eski videolara baktım dün gece bir telaş duydum biliyor musun... çünkü abine göre çok hızlı büyüdün, büyüyorsun...
acele etme annecim nolur, dur öpelim boynundan koklaya koklaya gitmemiş bebek kokunu içimize çekelim. 


Bugün 3 Ocak 2018... 
adında hepimizden bir parça, bir ses taşıyan canım kızım KARMEN’im... 
iyi ki doğdun, iyi ki bizim oldun... abinin kalbi, babanın yaşam aşkı, annenin ışığı oldun... 
Yaşadığın ve yaşattığın sevgilerde büyü bitanem...