14 Şubat 2019 Perşembe

Bana Aşk'ı Yaz Demeyin...



Bana aşkı yaz demeyin, yazamam ki... hangi kelimeleri, hangi sıraya soksam bulamam karşılığını... gün olur sonu gelmeyen uzuun bir cümle olur aşk, gün olur tek bir harf... biri ünlem koyar bu tanımın sonuna, bir başkası üç nokta... virgül ise yarım kalan aşkların hakkı...

bana aşkı çiz demeyin, çizemem ki... hangi renkleri, hangi tonlarda çizsem bulamam derinliğini... gün olur simsiyah derin bir kuyu olur aşk, gün olur ömür boyu gökyüzümüzde kalan bir gökkuşağı... biri en tükenmez kalemlerle kendinden emin tertemiz çizerken aşkı, bir başkası keçeli kalemi fazla bastırmaktan deler kağıdı... karakalem ise varlığı yokluğu belli olmayan hüzünlü aşkların hakkı...

bana aşkı çal demeyin, çalamam ki... hangi notaları sıralasam, hangi ezgiyi tuttursam bulamam aşkın şarkısını... gün olur mihrabımdır kaşlarının arasını söyler aşıklar, gün olur kum gibi ezip gitme diye haykırır... hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar ise erken biten aşkların hakkı...

Bana aşkı anlat demeyin, anlatamam ki... “bir kelime ve birincisi” diye başlasam olmaz, hiç “cepte” olmayan bir kelimedir aşk... elimi kalbime koysam anlatmak için ciğer eksik kalır, gözleri göstersem burnun direği sızlar... yutkunamayan boğazlar ise karşılıksız aşkların hakkı...

Bana aşkı göster demeyin, gösteremem ki...
Kimi babasının fotoğrafını koyar başköşesine ilk aşkım der, kimi her gün bir öncekinden daha çok severek uyandığım evlatlarımdır aşk diye tutturur... kiminin odası kireç tutmaz sarılıp yatmayınca kimi hiç bırakmamak üzere tuttuğu yar elini gösterir aşk diye... şiire aşık Nazım’ı göstersem sazına aşık Aşık Veysel’in hatırı kalır... işte mutluluğun resmini çizemedi ama renklere aşık Abidin Dino var desem, halkına aşık bir çift mavi göz görürüm aydınlık gökyüzünde... karanlık geceler ise celladına aşık olmuş milletlerin hakkı...

Yazamam, çizemem, çalamam, anlatamam, gösteremem ama yaşarım aşkı... çocukluk fotoğraflarımın hemen hepsinde babamın boynuna doladığım kollarımda yeşermiştir benim için aşk, yavrularımı öpüp sağlıkla yatırdığım her gecenin şükründe ruha varmıştır... gün doğmadan günaydınlaştığım okul duvarında bir suret edinmiştir de aşk, dost meclislerinde can bulmuştur...
Yenidoğan ağlamalarından, kelebek kanatlarından, dört yapraklı yoncalardan, turkuaz kıyılardan, kadeh tokuşturmalardan, dertli türkülerden, neşeli şarkılardan, ilk defa yürünen yollardan, kahkahalı sofralardan, anne kokusundan, kardeş omzundan geçer; yaşama sevgisine döner de aşk... başımı her an güvenle yasladığım yârin göğsünde sonsuz olur...

Hiç yorum yok: