31 Aralık 2014 Çarşamba

Seni Unutmayacağım 2014 :)

Bazı tarihleri ömrü boyunca unutmaz insan, bazı yılları.. Kötü olanları anmaz ama iyi olanları da
dilinden düşürmez.. İşin rakama döküldüğü her yerde; parolalar, dövmeler, şans oyunları vb yerlerde önce bu tarihler gelir akla...
İşte 2014 de benim için böyle bir yıl olarak 1985, 2004, 2007, 2010'un yanında yerini aldı..

1985.. Kardeşim doğdu, abla oldum.
2004.. Ruh eşimi buldum, çift oldum.
2007.. Evlendim, yuvamı kurdum.
2010.. Rüzgar'ımı kucağıma aldım, anne oldum.
ve 2014.. Karmen'imi kucağıma aldım.. tamamlandım.. 

Şimdi yeğenimi kucağıma alacağım yıla kadar biraz ara vereceğim.. Sonra düğünler, torunlar gelecek.. Hayatımın önemli yılları hep ailemden geçecek..

Şimdi benim için en özel yıllardan 2014'ün son gününde, geçen zor ama çok güzel bu yıl için hayata teşekkür ediyorum..
Hepimize barış içinde aydınlık bir ülkede sağlık, huzur, neşe, şans dolu bir yıl diliyorum..

19 Aralık 2014 Cuma

Annelik Yolculuğu... / Anne Olacağını Öğrenmek

Çoktandır yazmak paylaşmak istediğim konuyu birkaç bölüm halinde yazmaya başladım. Başlıklarım şöyleydi:
Anne Olacağını Öğrenmek
Anne Olmak
Çocuklu Yaşamın İlk Yılları
İkinci Kez Anne Olmaya Karar Vermek
İkinci Kez Anne Olacağını Öğrenmek
İkinci Kez Anne Olmak
ve İki Çocuklu Yaşamın İlk Ayları

Bu konularla ilgili o kadar çok paylaşımlarım oldu ki çevremdekilerle bu zamana kadar.. Bazen ben sordum, bazen onlar sordu.. Bir de okuduklarım vardı hala da oluyor. Bloglar, yazılar, web siteleri.. Şimdi ben yazmak istedim iki sebeple. Birincisi kendim için. Çünkü yazarken kendi duygu ve düşüncelerimi daha bir farkına varıyorum. İkincisi de okuyan, merak eden, ihtiyaç duyan diğerleri için.. Belki benim de kendi deneyimlerimle yararlı olacağım birileri olur, kimbilir? 
Dedim ve şimdi ikinci bölümle devam ediyorum. İlk bölümü okumamış olanlar yukarıdaki başlıklardan ilkine tıklayarak okuyabilirler.

ANNE OLACAĞINI ÖĞRENMEK

... ve bir gün belki o güvenemediğiniz idrar testinde, garantici bir tipseniz kan testinde beklediğiniz sonucu görürsünüz. Daha doğrusu idrar testi tamam çift çizgidir de o kan testi sonucunda ne pozitif yazar ne negatif. O kan testinin sonucundaki rakamların anlamını öğrenmek için girdiğiniz çaba doğanın size bir işaretidir belki, kim bilir ;) İşte O'nun yola çıktığını öğrendiğiniz o an; İster tek olun, ister yanınızda yüzlerce insan olsun unutursunuz dünyayı.. Bir meteor hızla gelmiş ve dünyanıza çarpmıştır. Öğrenince şunu yaparım bunu ederim dediğiniz ve her seferinde değiştirdiğiniz onlarca senaryo uçmuştur. İlk on dakika kontrolü kaybedersiniz. Aslında bütün bunların tek bir sebebi vardır.... inanamazsınız... Bedeninizde bir can taşıdığınıza inanamazsınız. Karakterinize göre atlattığınız ilk 10 dakikadan sonra yavaş yavaş normale dönmeye başlarsınız. Bir yanınız bütün dünyaya "Hamileyiiiiiiiim, anne oluyoruuuuuum" diye bağırmak isterken diğer yanınız engel olur. "Dur bekle, çok erken daha ne olur ne olmaz." der. Ama iki yanınız da şunu kabul eder: Yanınızda değilse baba ve aileler hemen öğrenmelidir ;) Sonra tatlı bir telaş, sarhoş bir heyecan başlar. Müjdeler verilir. İnsan pek çok şeyi unutur çok az şeyi hatırlar. Hatırlanan çok az şeyden biri de hamile olduğunuzu söylediğinizde aldığınız tepkilerdir. İster annen olsun ister müdürün unutmazsın! Bu yüzden biri hamileyim dediğinde o insan için dünyanın en önemli ve mutlu haberini duyduğumuzu bilmek gerekir.
Şimdilik kimseye söyleme diyerek çekirdekten başlayarak herkese söylersiniz ve bir bakarsınız zaten söylenmemesi gereken kimse kalmamış ;) En güzeli de siz birebir söylemediğiniz halde sizi arayıp kutlayan yakınlardır. 
Derken soluğu doktorun yanında alırsınız. Siz hamileyim diye manşetlerde yerinizi almışken doktor "henüz keseyi gördük, bebek için erken, 10 gün sonra gelin kalp atışını duyalım." der. Herkes diğerinden gizlediği "haydaaaa" ünlemiyle çıkar muayeneden. Sonra ver elini "Google" :))) hamilelik boyunca Google da arananlardan kaç cilt kitap çıkar bilemezsiniz. 10 gün sahte bir mutluluk, artan bir heyecan ve bolca temkinle geçer. Derken kontrol günü gelir. Gebeliğin en kritik muayenesidir, ilk kalp atışında annenin yanında olmayan baba, çok ama çok şey kaçırır. Duyup duyabileceğiniz en tarifsiz sestir. Varlığını ilk defa sesiyle hissettirir bebeğiniz.. Günlerdir kendinize sorduğunuz "Acaba burada mı?" sorusunu yanıtlar gibi "Buradayım, buradayım, buradayım" dercesine atar minik kalbi, boyu henüz bir santim bile olmamış bebeğinizin.. 
Sonra iki aşamalı bir süreç başlar. Biri dışarıda biri içeride.
Dışarıda bir coşku bir telaş başlamıştır. Sizi gören her doğurmuş kadın kendi deneyimlerinden, her doğurmamış kadın da ablasının, arkadaşının deneyimlerinden bukleler sunar. Gereksiz ayrıntılara girenlere kızar, acılı hikayeler anlatanlara içerlersiniz.. Ilk üç ay bir rüyayı yaşar gibi olursun. Zor geçiyorsa hamile değil de hasta gibisinizdir. Kolay geçiyorsa devamlı kendinizi dinler vücudunuzda farklar ararsınız. Derken dördüncü ay yaklaşır. Cinsiyet öğrenme heyecanı başlar. Aile içinde sevimli iddialaşmalar, küçük bahisler yaşanır. Ilk bebekte herkes gönlünden bir şey geçirir ama herkes aynı noktada birleşir "Ne fark eder?" Tabi ki her zaman en büyük dilek, her şeyden önce sağlıklı bir bebektir ancak cinsiyet ilk bebekte  genelde hiç ama hiç önemli değildir. Doktor kontrolleri ayın en heyecanlı günüdür. Izin alamama durumu olan babaya çemkirilir, doktora gelmek bebeği anne karnındayken görmek isteyen yakınlar gözünüzde devleşir, kontroller sırasında karnı senden büyük kadınlar itina ile incelenir... Her kontrole tek bir hayalle gidersiniz : yüzünü görmek... Ama beni her seferinde ama her seferinde ağlatan kalp sesi olmuştur. 
İçerideki süreç bambaşkadır. Karar verme sürecinde olduğu gibi önce herkes kendine sorar soruları, sonra karşınızdakine sormaya başlarsınız. Kime benziyor, inşallah şuna benzer, inşallah şuna benzemez, normal mi doğar sezeryan mı, cildim çatlar mı, nasıl bakacağım, büyütebilecek miyim, eşim değişir mi, evliliğimiz etkilenir mi, sütüm olur mu, küveze girer mi, sağlığı iyi mi, adı ne olsa, gözleri ne renk, alışverişe ne zaman başlanır, çok kilo alır mıyım, bu kiloları verir miyim... Hazır mıyım, hazır mıyım, hazır mıyım??


Annelik asla hazır olup olmadığınıza karar verebileceğiniz bir şey değildir oysa.. Bir yolculuktur, rehberinizin iç güdüleriniz olacağı bir yolculuk... her köşe başında başka çiçekler koklayacağınız, yorgunluk nedir bilmeyeceğiniz, başınız hep yukarıda , göğünüzde ve gönlünüzde geceleri gitmeyen bir güneşle yürüyeceğiniz bir yolculuk..
Ve anne olacağınızı öğrendikten yaklaşık 9 ay sonra, karnınız burnunuzda bu yolun başındasınızdır artık...

Beklersiniz... mucizenizi kucağınıza alacağınız o büyük günü beklersiniz...


24 Kasım 2014 Pazartesi

Günlerden 24 Kasım...


Öğrenme yolculuğum annem ve babamla başladı... Hayat boyu ışığım olacak doğruları onlardan öğrendim.. Sonra mavi gözlü dünya güzeli bir öğretmen harflerle tanıştırdı beni... Okul hayatım boyunca onlarca öğretmenden renkler kattım kendime.. Öğretmen lojmanlarında büyüdüm, yazlarım öğretmen kamplarında geçti.. Derken bir okul kapısında buldum kendimi, öğretmen olarak.. Çocukların gözlerinde yeniden doğdum... Bitmedi, yapmasa da öğretmenlik okuyan bir adamın elini tuttum, öğretmen bir aileye gelin oldum ;))
Hele iki küçük öğretmenim var ki ömre bedel; her gün binlerce şey öğreten, bana "anne" diye seslenen...
Ve ben hala sabahları okul yolundayım...
Okul benim hayatım, hayatım benim okulum...

Düşünenler
düşüncelere koşanlar
düşünce üretenler
ürettiklerini iletenler
şairler, şiirler türküler, şarkılar,yazarlar,sazlar,sözler
bir uçtan bir uca dünya
bir uçtan bir uca anadolu
hepsi de gönlümce dopdolu
dostlarımdır...

Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun!

27 Temmuz 2014 Pazar

İyi ki Doğdun Sevdiğim..

20'li yaşların ilk yarısında tutuşan ellerimiz 30'lu yaşları yarılıyor artık... 
Yolun başında boşta olan ellerimiz ile de birer minik el tutuyoruz şimdi...
Sen Rüzgar'ı omuzlarına al, ben Karmen'i kucağıma alayım.. 
ve tabi ellerimiz kenetli..
Haydi yürüyelim sevdiğim, 40'lar 50'ler 60'lar bekliyor bizi...

İyi ki doğdun,
Seni çok seviyoruz...

25 Haziran 2014 Çarşamba

Annelik Yolculuğu... / Anne Olmaya Karar Vermek

Çoktandır yazmak paylaşmak istediğim konuyu birkaç bölüm halinde yazmaya başlayayım artık.. Başlıklarım şöyle:
Anne Olmaya Karar Vermek
Anne Olacağını Öğrenmek
Anne Olmak
Çocuklu Yaşamın İlk Yılları
İkinci Kez Anne Olmaya Karar Vermek
İkinci Kez Anne Olacağını Öğrenmek
İkinci Kez Anne Olmak
ve İki Çocuklu Yaşamın İlk Ayları

Bu konularla ilgili o kadar çok paylaşımlarım oldu ki çevremdekilerle bu zamana kadar.. Bazen ben sordum, bazen onlar sordu.. Bir de okuduklarım vardı hala da oluyor. Bloglar, yazılar, web siteleri.. Şimdi ben yazmak istedim iki sebeple. Birincisi kendim için. Çünkü yazarken kendi duygu ve düşüncelerimi daha bir farkına varıyorum. İkincisi de okuyan, merak eden, ihtiyaç duyan diğerleri için.. Belki benim de kendi deneyimlerimle yararlı olacağım birileri olur, kimbilir? Hadi başlayalım:

ANNE OLMAYA KARAR VERMEK

Her şeyin benimki gibi seyrinde giden hayatlarda evliliğin 2. yılı itibari ile bir duygusallık, bebekli çiftlere bir özenme, evdeki o ıvır zıvırın konduğu odayı bebek odası olarak hayal etme gibi durumlar gündeme gelmeye başlar. Bir an her şeye çok hazır hissederken bir an çok cesaretsiz ve kaygılı olursunuz 
Tabi ki bir çocuğumuz olacak ama ne zaman? Hazır mıyız? Hayatımız ne kadar değişir? İlişkimizi etkiler mi? Aile büyükleri nasıl yaklaşır? Bu sorumluluğu alabilir miyiz? Maddi durumumuz değişir mi? Acaba anne-baba olmak için sağlıklı mıyız? gibi onlarca soru, gün geçtikçe artan bir hızla beyninizin içinde dolaşmaya başlar. Kimi zaman tek başınıza yanıtlarsınız bu soruları kimi zaman eşinizle.. Hepsinin bir yanıtı ya da kesin bir yanıtı var mıdır bilinmez. Sonra bu sorulara yanıt aramanın bile bir hazırlık süreci olduğunu anlar çocuk sahibi olmaya karar verirsiniz. Rutin doktor kontrolleri, testler.. Nedense bir gizem, bu konuyu bir gizli tutma çabası.. O zamana kadar belki de pek aşina olmadığınız pek çok konu ve yeni bilgi hayatınıza hücum eder. Folik asit diye bir şey olduğunu öğrenirsiniz mesela ;) Bu konuyla ilgili bir şeyler okursunuz sık sık. Çocuk sahibi arkadaşlarınıza olan ilginiz artar. Minik sohbetler sırasında aile bireylerinin ne düşündüklerini yoklarsınız çaktırmadan. Etraftan bebekle ilgili yapılan şakalara "Yook cannııım" yerine "Bakalım ya kısmet" şeklinde yanıtlar vermeye başlarsınız. Gebelik testi markalarını öğrenmeye başlar eczacı ile gülüşürsünüz. Mağazaların bebek reyonlarına gözünüz kayar ama henüz girmezsiniz. Plan yapmaya çekinirsiniz, ileri tarihli yolculuklar için bilet almazsınız, İçki içmez ortamda çakılmasın diye her seferinde bir bahane uydurursunuz. Çin takvimi ile tanışırsınız. Kariyer planlama konusunda kendinizi frenler, iş yerindeki çocuklu arkadaşlarınıza başka bir gözle bakmaya başlarsınız. Eşinize olan bağlılığınız artar. Takvime hiç olmadığı kadar sık bakarsınız ... 
ve bir kadın olarak bedeninize ve ruhunuza dönersiniz.. kendinizi dinlersiniz sık sık.. her ay aynı günlerde bir mercek altına alırsınız kendinizi.. Her ay bu ay bir garibim diye tribe girer, testteki tek çizgi ile normale döner, sonra hemen önümüzdeki aya odaklanırsınız.. 
o testte çift çizgiyi göreceğiniz günü hayal eder o günle ilgili her gün başka bir senaryo yazarsınız..
Beklersiniz... 
Yüreğiniz ağzınızda beklersiniz..  

17 Haziran 2014 Salı

"EVET"


İki "Evet" var insanın hayatında, aynı yola çıkan iki kıymetli "Evet"...
Birini sevgili soruyor, diğerini nikah memuru..
İşte ben 7 yıl önce bugün en kıymetli ikinci "Evet"imi tüm sevdiklerimin yanında nikah memuruna söyledim. O basit, dört harfli sözcüğün altında ne anlamlar saklıymış yaşadıkça öğrendim.

Varlığa
Yokluğa
Güvenmeye
Güven vermeye
Susmaya
Konuşmaya
Ağlamaya
Gülmeye
Bıkmamaya
Yılmamaya
Güç vermeye
Güç almaya
Eleştirmeye
Eleştirilmeye
Sarılmaya
Yaslanmaya
Sırtlamaya
Sırtlanmaya
Şımarmaya
Şımartmaya
Yorulmaya
Yormaya
Delirtmeye
Dellenmeye
Anlatmaya
Dinlemeye
Paylaşmaya
Büyümeye
....
....
.....

Elini bırakmadan bir ömür sevmeye: 
EVET
Bin kere doğsam bin kere
EVET

   

15 Haziran 2014 Pazar

Babacım, Benim Ağacım...

Babam...
Sıkı kökleri üzerinde yükselen sağlam gövdesi ile kocaman güçlü bir ağaç gibidir babam.. Eşi benzeri görülmemiş bir ağaç türü.. Çınar gibi güçlü, köknar gibi herdem yeşil, çam gibi süslü, palmiye gibi havalı, ıhlamur gibi keyifli, sedir gibi bizden, zeytin gibi görmüş geçirmiş, altına bir masa atıp iki kadeh rakı içilesi salkımsöğüt gibi muhabbet bir ağaç türü.. 
Dallarında nice yüreğe yer açmış, bu dallar ile nice yürek edinmiştir. Gökler yarılıp fırtına çıktığında şimşekleri üstüne çekip bizi koruyandır. Onurundan ve gururundan bir dalını bile eğmemiş hep göğe doğru dimdik uzamıştır. Her yaprağında başka renk, her dalında başka meyve barındırır.
Kalınlaşmışsa kafan, o meyvelerden en kalın kabuklusunu da kafana fırlatır ;)
Yağmurdan kaçarken, güneşten bıkarken gölgesine kaçar; yorulduğumuzda güvenle ona yaslanırız. Şimdilerde ise Rüzgar ve Karmen adlı iki sincap üzerinde oynaşır, dalına kurulmuş salıncakta sallanır..
Babam, bizim için şanstır... Her yıl haziran ayının üçüncü pazarını anlamlı kılandır..
Babalar Günün Kutlu Olsun, benim tek ağacım...



9 Haziran 2014 Pazartesi

Yüreğimin Götürdüğü Yerden Yüreğinin Sesine..

Susanna Tamaro denilince sen gelirsin aklıma canım dostum, can dostum Ferizatım... Çocukluktan gençliğe geçişin o her şeyi abartma döneminde okumayı da abartmıştık bir zamanlar.. Geceler boyu okur, birbirimize özel günlerde kitap alır, kitapların kapaklarına adlarımızı yazarken fiyat etiketlerini de sökmezdik. Yıllar sonra bu kitapların fiyatları çok komik gelecek diye konuşurduk. Kütüphanemizden biri kitap istedi mi içimizden oflayıp poflar bin bir tembihle verirdik kaybetme diye. Babalarımız kızardı gece kitap okumamıza. Gündüz boş boş gezeceğinize oturup gün ışığında okuyun derlerdi.
İşte o yıllarda adının sloganik duruşundan mı, Can Yayınlarına duyduğumuz sevgiden mi bilmem "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" baş ucu kitabımız olmuştu hatırlar mısın.. Sağa sola, defterlerin arkasına, ders kitaplarının kapaklarına bu kitaptan sözler yazardık. O zaman bize çok büyük gelen şimdi de bir o kadar komik bulduğumuz sorunlarımızda birbirimize akıl (!) verirken de konuşmayı böyle bitirirdik bilmiş bilmiş "yüreğinin götürdüğü yere git.." ;)
Gerçekten de hep yüreğimizin götürdüğü yere gittik, sağolsun yüreğimiz de pek yanıltmadı bizi..
Şimdi yıllar sonra internetten sipariş verdiğim kitaplarımı beklerken komşumuzdan aldığım bu kitap, onu her elime aldığımda seni ve o yılları hatırlatıyor bana.. 
Bir kitabın ya da bir yazarın dosta dostu hatırlatması nasıl güzel bir şeydir okuyan bilir ;)
Hayatın böyle keyifli anlar sunacağı, bol okumalı bir hafta dilerim..

11 Mayıs 2014 Pazar

Anneler Günün Kutlu Olsun Anneanne...


Ne sesini bilirim ne kokunu tanırım... Bir kere bile birbirine değmedi gözlerimiz.. Hiç anımız yok, ne yazık.. Seninle ilgili her şeyi başkalarından duydum, hepsi iyiliğini anlatan öykülerdi...
Sana hissettiğim ilk duygu ise kızgınlıktı biliyor musun? Sekiz yaşlarındaydım, köyü ilk ziyaretimdi.. Annem, köye yaklaşırken arabayı durdurmuş önce mezarlığa yürümüştü.. ve haftalar sonra da köyden ayrılırken son vedalaştığı yine sen olmuştun... ben de çok kızmıştım sana 'neden öldün' diye... 
sen benim tanıdığım ilk ölüydün..
Ne çok isterdim seni tanımayı.. Evinde şımarmayı, boynuna sarılmayı.. Olmadı.. Ben şimdi bu fotoğrafa baktığımda derinliğinde Birgül'ü, masumiyetinde Yıldız'ı, dudaklarında Suheyla'yı, başını bağlamanda Gülistan'ı ve bakışlarında annemi görüyorum. Yani aslında ben seni tanıyorum, biliyorum...
Bugün Anneler Günü... ve ben ilk defa bu Anneler Gününde bir kız annesiyim.. Yani belki bir gün ben de anneanne olabilirim. Bu duygu seni bana daha da yakınlaştırıyor biliyor musun,,,
Sen, yıllar önce bedeninden bir can yaratarak bana en eşsiz dostumu, sırdaşımı verdin.. 
Sen bana "annemi", çocuklarıma "anneannelerini" verdin.. 
Şimdi gerçek bir melek gibi bizi izliyorsundur belki, sadece bu umutla:
Anneler Günün kutlu olsun anneanne..
Seni seviyorum..
Torunun

1 Mayıs 2014 Perşembe

1 Mayıs...

Hayatın farklı alanlarında emek veren, evine bu emeğin ekmeğini götüren tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun...
Emeklerin karşılık bulacağı özgür yarınlar dileğiyle..
Sevgiyle..

22 Nisan 2014 Salı

İyi ki Doğdun Annelerin Güzeli...



Ben 52 yıl önce bugün doğdum aslında... 
Beni karnından çok yüreğinde büyüten beden, 52 yıl önce bugün hayat buldu. 
O yürek benim bazen küçük kızım, bazen ablam, her zaman en yakın dostum, sırdaşım, neşe küpüm, enerji kaynağım, dayanağım, en büyük desteğim, canım oldu.. 
O yürek benim ANNEM oldu...
İyi ki doğdun canım annem..
İyi ki varsın..

15 Nisan 2014 Salı

İmza: Ben

Kadın olmak, okur olmak, yazar olmak...
Bu üç güzel niteliği sırtlayan onlarca kadının mektupları bir kitapta birleşti yine... Seriye üçüncü kitap "İmza Ben" ile nokta konuldu. Ben de bu güzel insanların yolculuğuna ikinci kitapta katılmıştım, şimdi son istasyona yani üçüncü kitaba yine onlarla vardım. Kitabımızın tanıtım toplantısını da bugün Salt Galata Ca'd'oro nun ev sahipliğinde yaptık. Yüz yüze tanışmadığımız halde yüreklerimizin tanışık olduğu yazar arkadaşlarımız ve TÜRGÖK yetkilileri ile bir araya geldik. Gözlerin ve gülümsemelerin buluştuğu bu toplantı ile kitabımızın okurlarla ve görme engelli dostlarla buluşmasını kutladık. Çünkü bu son kitabımız hem basılı hem sesli olarak hazırlandı. Yani hem kitapçılarda hem de Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi'ndeki yerini aldı.
Kitapla ilgili ayrıntıları aşağıdaki basın bülteninde bulabilir, sizler de kitabımızdan alarak kendinizden bir şeyler bulacağınız mektuplarımızı okurken TÜRGÖK'e bağış yapabilirsiniz. 
Keyifli okumalar ve dinlemeler dilerim...
Kadının gücüyle, sevgiyle...


KOLEKTİF KADIN MEKTUPLARI SERİSİ NOKTAYI KOYUYOR:
“İMZA: BEN
Kadınlara son bir söz söyleme fırsatı sunulursa


İkiydik, üç olduk.

Onduk, yüz olduk.

Katlanarak çoğaldık, kocaman bir güç olduk. Birlikten kuvvet doğar atasözünün canlı kanıtı, biz yüzün üstünde kadın, duygularımızı damıtıp her birimiz birer mektup olduk. Her mektupla şifalandıkşifalandırdık.
Minnetimizi dillendirirken ya da kuytumuzda biriken acıları akıtmaya çalışırken başka yaralara da merhem olalım dedik; kitapların gelirinibizden daha az şanslı olanlara hediye ettik.

İmza: Kızın’da “ilk erkeğe” seslendik. Teşekkür ettik ya da “Neredeydin?” dedik. Erkenden göçüp gidenlerin arkasından gözyaşı dökerken, gölgesini bile hissedemediğimize “Kulağıma küpe olacak bir sözünüz bile gelmiyor” diye hesap sorduk.

İmza: Karın’da sözümüz “o adama”ydı. “Ruh eşim” deyip aşkla dolu olandan “Mezarına gelip bu mektubu okuyacağım” deyip nefretini kusana kadar geniş bir yelpazede yazıp, söyledik.


Şimdi noktayı İmza: Ben diye imzalayarak koyuyoruz. Kime, nediyeceğimiz varsa onu diyerek. Bu kitapta sevgi bulacaksınız. Bu kitapta öfke bulacaksınız. Bu kitapta çok yakından tanıdığınız kişilere farklı bir açıdan bakacaksınız. Bu kitapta şükür, azim, korku bulacaksınız. Bu kitapta hayatın ta kendisini bulacaksınız. Bir de bir kez daha kadının gücünü bulacaksınız.


Önsözünü Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın yazdığı, yazarlarının en saklı hayallerini okuyacağınız kitabın geliri, serinin diğer iki kitabı gibi yine çok güzel bir amaca hizmet için ayrılıyor.  İmza: Ben kitabının telif geliri, görmeyenlerindünyasında da minik de olsa bir ışık yakabilmek hedefiyle, bu yıl 10. Yılını kutlayan Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi’ne (TÜRGÖK) bağışlanıyor. Kitabın ayrıca sesli kitap versiyonu da görme engelliler için TÜRGÖK tarafından oluşturuldu.
Yaşama bir kez daha kadın gözünden bakmak, yüreğinden geçenleri anlamak isterseniz İmza: Ben size eşsiz bir fırsat sunuyor.

Keyifli okumalar...

Esra Aylin Akalın Banu Özkan Tozluyurt
#imzaben


19 Mart 2014 Çarşamba

Sandıklardan Çıkıp Duvarlarda Yaşayan Anılar...

Anıları sandıklardan çıkarıp duvarlarda yaşatacak harika bir fikir ile karşınızdayım...
Bugün size babaannemizin yetenekli ellerinden çıkmış çok özel bir çalışmayı tanıtacağım. Kendisi emekli bir teknik öğretmen olan babaannemiz, uzun zamandır devam ettiği resim kursu sayesinde artık sıfatlarına bir yenisini daha ekledi ve amatör bir ressam oldu. İlk çalışmalarını kendi evinin duvarlarında sergiledikten sonra bizim evimiz için de benim doğum günümde bir Kızılderili Kız tablosu, RüZGaR'ın doğum gününde de RÜZGaR'ın kendi tablosunu yapmıştı. Artık resimleri pek çok evin duvarında yer alan babaannemiz altınvuruşu RüZGaR'ın son doğum gününde yaptı ve fanatik Beşiktaşlı babamızı da mest edecek bir hediye ile anılarımızı sandıklardan çıkarıp evimizin bir duvarında sanatla buluşturdu.
RüZGaR'ın ilk Beşiktaş forması sayılabilecek bu minik badi, bir takım tekniklerle babaannemizin güzel yüreği ve yetenekli parmaklarında gelişti gelişti ve fotoğrafını gördüğünüz bu tabloya dönüştü. Bu arada tablodaki el ayak izleri de RüZGaR'ın kendi izleri... Biz tabloya Yavrukartal Tablosu adını verdik ve RüZGaR'ın odasına astık. 
Daha başka nice tablolar yapılabilir böyle... Belki aile büyüğünden kalan bir eşarp, bir kravat ya da bir köstekli saat, belki sevgilinin ilk hediyesi eldivenler, belki bebeğin ilk patikleri, belki bir oyuncak, belki düğünde takılan gelin duvağı... Manevi değeri olan, sandıklarda bekleyen onlarca anı yeniden hayat bulabilir bir yuvanın duvarında.
Anıları kalıcı hale getiren işler karşısında müthiş bir heyecan duyan ben, babaannemizi bu işi profesyonel yapma konusunda yüreklendirmek için çalışmasını sizlerle de paylaşmak istedim. 
Kim bilir, belki ileride bir gün burada bir atölye, bir sergi haberi paylaşırız sizlerle ;)
Ne dersiniz?

8 Mart 2014 Cumartesi

Bugün 8 Mart...

Bugün tarlada öküzü yoldaş tutan, bir laboratuvarda bilim için sabahlayan, akıllı akılsız tahtaların başında aklını kullanan insanlar yetiştiren, beşik sallayan, evde herkesten sonra yatıp herkesten önce uyanan, fabrika çıkışlarında servislerine koşuşturan, hangi sebeplerden bilinmez bedenlerini satmak zorunda kalan, üniversite sıralarında dirsek çürüten, hayallerini tuvalinde canlandıran, bir tiyatro sahnesine hiç gitmediği ülkeleri taşıyan, doğumhanede sancı çeken, boncuk işleyerek çocuk okutan, hiçbir güvencesi olmadan yabancı evlerde temizlik yapan, adalet adına gereğini düşünen, ameliyathane kapısının önünde ameliyat ettiği hastanın yakınlarına açıklama yapan, sayıları çok az da olsa ekmek için direksiyon sallayan, toptancılardan çuvallarla taşıdığı giysileri pazarda satan, bir konser salonunda kemanıyla dinleyenleri büyüleyen, spor müsabakalarında ter döken, bankalarda hiç kazanamayacağı kadar büyük paraları hesaplayan, torun bakan, baharat tartan, nöbet geceleri için eczanesinin arka tarafına yatak koyan, mağazalarda kazak katlayan, restoranlarda bulaşık yıkayan, hep formda ve güzel kalmak zorunluluğu ile podyumlarda yürüyen, kanaviçe işleyen, her gün bilgisayar başında saatlerini geçiren, gazinolarda çiçek satan, sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışan, düğün salonlarında tuvalet kapısında kolonya ile bekleyen, seçim varsa ben de adayım diyerek demokratik hakkını seçilmekten yana da kullanan, fotoğraf makinesiyle özel günleri yarınlara saklayan, pasta yapan, market kasalarında para üstü veren, müşteri hizmetlisi olarak günde binlerce kez nasıl yardımcı olabilirim diyen, yemek pişiren, kamera mikrofonuyla haber kovalayan, süt sağan, çocuk bakan, okuyan, yazan.... yani hayatın her alanında "emek" veren,  "var" olan kadınların günü...
Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü...
Kutlu olsun...
Emeklerin boşa çıkmayacağı nice 8 Martlara...

27 Şubat 2014 Perşembe

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL Anısına..


Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe....    

dizeleriyle acı ve mutlulukların hayatın içinde nasıl harmanlandığını edebi bir lezzetle anlatan çok sevdiğim, en sevdiğim şair Hasan Hüseyin KORKMAZGİL'in anısına şiirlere kulak verelim istedim..


kavuşmak özgürlükse
özgürdük ikimiz de
elleri çığlık çığlık
yan yana iki dünya
ikimiz iki dağdan
iki hırçın su gibi akıp gelmiştik
buluşmuştuk bir kavşakta
unutmuştuk ayrılığı
yok saymıştık özlemeyi
şarkımıza dalmıştık
mutluluk mavi çocuk
oynardı bahçemizde


.......

damda birlikte yatmışız 
öküzü hoşça tutmuşuz 
koyun değil şu dağlarda 
san kendimizi gütmüşüz 
hor baktık mı karıncaya 
kırdık mı kanadını serçenin 
vurduk mu karacanın yavrulusunu 
ya nasıl kıyarız insana 


.......

çalışmışım on beş saat 
tükenmişim on beş saat 
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım 
anama sövmüş patron 
ter döktüğüm gazetede 
sıkmışım dişlerimi 
ıslıkla söylemişim umutlarımı 
susarak söylemişim 
sıcak bir ev özlemişim 
sıcak bir yemek 
ve sıcacık bir yatakta 
unutturan öpücükler 
çıkmışım bir kavgadan 
vurmuşum sokaklara 




ve en sona en sevdiğim şiiri

......

seni ben
ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
korkunun kara tırnaklı titrek elleri
bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını
hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam 
yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
bir çift ateş karanfil
bir dost kitap
ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu
hasta yatağımın baş ucunda yiğittin
soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da
işçi ellerinin tadı
aydın gözlerinin balı var


......

ellerin
canım karım ellerin
yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin
ellerin
canım karım ellerin
iki taştan bir un eden ellerin
ve göller bölgesi'nin gül bahçelerinden
gül toplar gibi haziranda şafakta
çetin kitaplardan bal toplayan ellerin

canına okumuşlar ekmeğimizin
zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
kan etmişler ellerimizi
kan etmişler düşlerimizi
canım gülüm
kan
gayrı bize ölüm yok

kavgayı
şiiri
ve seni çok seviyorum


26 Şubat 2014 Çarşamba

RüZGaR'ımız 4 Yaşında...


Bana dünyanın en tarifsiz duygusunu ilk kez yaşatan, beni büyüleyen, büyüten, güçlendiren, kaygılandıran, sadece varlığı ile dünyanın en mutlu insanı yapan, hayat kokulu oğlum, RüZGaR'ım bugün 4 yaşını bitiriyor... 
4 yıl öncesi hiç yokmuş, hiç yaşanmamış gibi... Hayat, bizim için seninle başlamış gibi... 
KaRMeN'in gelişiyle gözümüze bir anda büyük gelen ama aslında benim hep bebek bakan, bebek kokan canım oğlum... 
İyi ki doğdun, hep mutlu ve sağlıklı ol...
O güzel gözlerin hep bugün parladığı gibi sevgiyle parlasın...
Seni, senin deyiminle (geçen gün kollarını açabildiğin kadar açıp tanımladığın gibi) "sırtıma kadar" seviyorum...

5 Ocak 2014 Pazar

Hoş Geldin Kızım


Bir önceki yazımda paylaştığım yarın bu saatler oldu...
Yoncamın yaprakları tamamlandı..
Yorgun, uykusuz ve kaygılı olmamın hiçbir önemi yok mutluluğumun yanında..
Kızıma kavuşmanın mutluluğu, tekrar anne olmanın heyecanı, ikinci annelikle geri gelen ve artan kaygılar, insanın hayat arkadaşının en önemli seçim olduğunu bir kez daha anlamanın ve aşık olmanın güzelliği, kocaman ailenin gücü, dost ve akrabaların insanın özel günlerini taçlandıran varlığı yüreğimde harmanlanmış duruyor... 
Onlarca "iyi ki" var yüreğimde duaya, teşekküre, şükrana sığmayan..
Madem bu bir çeşit günlük, kızımın eve geldiği gün bu blogda bir yazı olmasını istedim..
Yazmak, paylaşmak istediğim çok şey var ama şimdi değil..
Bugün için notum:
Gökhanımla kurduğum bu mutlu yuva, 28 Şubat 2010'da Rüzgarımızın kapıdan girmesiyle "masmavi" bir gökyüzü ile kaplandı ve o gökyüzü kafamızı her kaldırıp ona baktığımızda bizi ışık ve mutluluğa boğdu..
5 Ocak 2014'te de Karmenimiz kapıdan girmesiyle yuvamızın her yerinde "pespembe" çiçekler açtı ve bu çiçekler hepimize umut ve mutluluk saçtı...
Annenin koynuna, babanın omzuna, kardeşinin yanına
 "hoş geldin kızım"

2 Ocak 2014 Perşembe

Yarın Bu Saatlerde...

Hani bazı günler vardır... "Yarın bu saatlerde..." diye düşünür durur insan.
İşte benim için de bugün böyle bir gündü... Aylardır yaşadığım onca olayı, karmaşık duyguları, yazmayı, okumayı, uyumayı, kadeh tokuşturmayı, onlarca günlük olayı hatta yeni yılı bile unuttum ben ;) sürekli "Yarın bu saatlerde..." diyorum. Yarın bu saatlerde ne mi olacak?
Yarın bu saatlerde aylardır canımdan can vererek hayallerle, umutlarla, her gün artan bir heyecanla büyüttüğüm Karmen'im sonunda kucağımda olacak... 
Yarın bu saatlerde ilk göz ağrım, hayat kokulu oğlum Rüzgar'ım artık "Abi" olmuş olacak...
Yarın bu saatlerde eşim, yoldaşım Gökhan'ım artık bir kız babası olacak.. 
Yarın bu saatlerde Rüzgar'ın çizdiği aile resimleri artık dört kişilik olurken, Gökhan ile kurduğumuz hayallerin baş köşesinde Rüzgar'ın yanı dolmuş olacak...
Yarın bu saatlerde Karmen, kocaman ailesinin kocaman yürekli üyeleri ile dedeleri, anneannesi, babaannesi, dayısı ve halasıyla tanışmış olacak...
Yarın bu saatlerde çok sevdiklerim, kuzenlerim, dostlarım yine yanımda olacak; benimle gülüp benimle duygulanacaklar...
Yarın bu saatlerde dört yapraklı yoncamın en küçük yaprağına ilk öpücüğümü kondurmuş olacağım..
Yani;
Yarın bu saatlerde aynı canı artık iki değil üç bedende taşıyor olacağım...