Oğul... arıların yaptığı beyaz renkli “ilk” bal...
“İlk” bütün acemilikleri taşımasına rağmen bir o kadar da
eşsiz, tarifsiz bir güzellik...
Oğul... erkek evlat...
Duygusu içinde, derin olan... bakmakla değil görmekle
anlaşılan... açmak için bazen kırk kilitten geçerken bazen bir dokunuşla saçılan...
Oğul... yaşlı kimselerin genç erkeklere söylediği bir
seslenme sözü...
İşte bu gelenek... geçmiş ve gelecek...
Oğul üç anlam sözlükte, bin anlam yürekte...
Oğul... büyütüyorum derken büyümek; büyüyorum derken de küçülmek demek...
9 yıl önce bu sabah 9.27’de hayatımda ilk defa girdiğim
soğuk bir ameliyathanede sevdiğimin elini sımsıkı tutarken doktorumuz "Rüzgar geldiii" dediğinde nefesimi tuttum,
gözlerimi bin bir dilekle kapadım ve bir bebek sesiyle yeniden açtım... o gün
ve dakikadan itibaren hiçbir şeyi eskisi gibi görmedim, duymadım...
9 yıldır büyütüyorum
derken büyüdüm, büyüdüm derken küçüldüm...
9 yıldır her sabah bir öncekinden daha
çok severek uyandım...
Benim gönül kovanım 9 yıl önce bu sabah 9.27’de ilk
balını verdi... ağzımızın tadı o gün bugündür hiç değişmedi...
İşte bu yüzden bazen oğulbalım diye severim seni...
Rüzgar’ım, hayat kokanım, ilk
gözağrım...
9 yıl önce dünyaya bizi seçip gelerek önce babanı ve beni daha sonra bütün ailemizi mutluluğa boğdun...
iyi ki iyi ki doğdun...
Seni senin deyiminle sayılar gibi sonsuza kadar çok
seveceğiz...